Türkiye’de askeri yönetimler dahil, hiçbir dönemin bu iktidarın egemenlik süresindeki hukuk ihlalleriyle kıyaslanmasının mümkün olmadığında hemen herkes görüş birliği içinde. Artık izan sahibi kimsenin yadsıyamadığı bu gerçeği bir kez böylece belirttikten sonra, tutukluluk kurumunun yanlış algılanmasının ve kötüye kullanılmasının da bu ihlallerin uzun zamandır süregelen bir parçası olduğunu vurgulamak gerek.
Son duruşması 16 Mart günü Silivri’de yapılan Cumhuriyet davasında Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın hâlâ tahliye edilmemesi ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Şahin Alpay ile ilgili tutukluluk kararıyla ilgili olarak ikinci kez verdiği hak ihlali kararına uygun olarak, ev hapsiyle tahliyesine karar vermesi bir kez daha tutukluluk kararlarını gündeme getirmiştir.
***
Çağdaş hukuk sistemlerinde ceza davalarında tutuksuz yargılama esastır.
Tutukluluk, yargılamanın selameti açısından bazı hallerin mevcudiyetinin zorunlu olduğu istisnai bir tedbirdir.
Tutuklama olabilmesi için davanın ağır cezalık olmasının yanı sıra suçun işlendiğine dair kuvvetli delillerin bulunması, tutuklanmadığı takdirde, sanığın, delilleri yok etmesi, şahitler üzerinde baskı oluşturması veya kaçma şüphesinin bulunması koşullarının her birinin mevcudiyeti şarttır.
Bunlar olmadan, tutukluluk tedbirine başvurulması, sanığın hakkında bir mahkûmiyet kararı olmaksızın sanki varmışçasına infaza tabi tutulması sonucunu doğurmaktadır. Bu mahkemenin hükmünün değerini sıfıra indiren bir hukuk ihlalidir. Yurtdışındayken arandığını haber alır almaz, dönüp yargı makamlarına teslim olduğundan, hakkında kaçma şüphesinden söz edilmesine imkân olmayan Akın Atalay’ın 1.5 yıla yaklaş...