İkinci Dünya Savaşı’nın, her alanı kaplamış, “zararlı akımlar” yani “komünizm” ile mücadele çılgınlığı döneminde, yabancı dile çevrilse kimsenin bir anlam veremeyeceği bazı deyimler sık kullanılır olmuştu. “Aşırı sol” gibi “kökü dışarıda cereyanlar” da bunlardan biriydi.
Kökenini bizden almadığı için toplumsal bünyenin kabul etmeyeceği anlamını taşıyan, aynı zamanda hem endişe hem de kuşku uyandıran bu deyimle ne zaman karşılaşsam, hep şu isyan sorusu biçimlenirdi aklımda:
- İyi de kökü dışarıda olmayan ne var ki?
Gerçekten de biteviyeliği erdem sayan, gittikçe çölleşen toplumda hangi yana, neye baksan hep kökü dışarıdalar görüyordun. O zamanlar dilimize pelesenk olmuş demokrasi, parlamento, temel hak ve özgürlükler, hoşgörüden tutun da kullandığımız aygıt, alet, ilaç, otomobilden uçağa kadar her araç, her ilaç ve her alandaki bilumum kavram ve kurumun da kökü dışarıdaydı. Şöyle sıkı bir elemeden geçirince, bize kökü dışarıda olmayan...