Ürettiğinden çok üreyen toplumlar yağma ve talan düzeni
yaşarlar.
Yağma ve talan düzenini sömürü düzeniyle karıştırılmamalıdır.
Sömürü düzeninin yaratıcı ve üreticiliğinin çok gerisinde kalan ve
bu gidişle onu ve kazanımlarını yakalama ihtimali görünmeyen yağma
ve talan düzeninin kıraç topraklarında demokrasi yeşermez, özgürlük
ve insan hakları filizleri boy atmaz. Tümüyle aşılamamış yağma ve
talan düzeninin örneklerine 21. yüzyılda da rastlanıyor.
94 yıllık Cumhuriyet’in başlangıçtaki büyük hamlelerine karşın,
hâlâ eğitimi, yaratıcılığı, üretimi ile sömürü düzenine varamadığı
aşikâr olan Türkiye, yağma ve talan düzeninin kendine özgü
örneklerinden birini oluşturur.
21. yüzyılın kimi diğer yağma ve talan düzenleri gibi, Türk işi
yağma ve talan düzeni de, kendine özgü nedenlerle sandık desteği
ilkesini kabul etmek zorunda kalmıştır.
Türk işi yağma ve talan düzeninin çağdaş demokrasilerle tek
benzerliği meşruiyetini sandık çoğunluğuna dayamaktan henüz hâlâ
vazgeçmemiş olmasıdır.
*** Ama benzerlik yalnızca bu
noktayla sınırlı kalmıştır. Çağdaş demokrasilerle başka bir ortak
nokta yoktur. Tıpkı düzenin temeli gibi...
Yok olmamak için sürekli büyümek ve çevresini yutmak zorunda olan,
yaratılan artıdeğere el koyan sermaye düzeninin düzeyine erişememiş
olan yağma ve talan düzeni; üretim eksikliğini, örneklerini
Karadeniz’deki HES olaylarında, büyük kentlerdeki “kentsel dönüşüm”
etiketiyle sunulan “rantsal dönüşüm” uygulamalarında, çevre düşmanı
enerji ve sanayi yatırımlarında, yine çevre düşmanı tarım
pratiklerinde gördüğümüz üzere, sahibi olduğu havanın, suyun,
toprağın, yeşilin doğanın amansızca talanıyla gidermeye
çalışır.