Sevgili,
Bugün 10 Kasım, 84. yaşımın son gününü tamamlayacağım. Uzun yıllar 10 Kasım’lar hep biteviye geçti. İlkokulda 10 Kasım kara perde üzerine yansıtılmış sarı spot ışığı, al bayrak, yanında kasımpatıları, hamasi şiirler, içeriği anlaşılamayan gözyaşları, söylevler, siyah başlıklı gazeteler, ulusal yas gününe özel yayınlar, eğlenmek, içmek yasak, radyolarda nedense bu mateme uygun görülmüş senfoniler... Azı düşündürücü, güzel; çoğu akla ziyan yazılar... Kimi imalı saldırılar, kimi can sıkan, cahil övgüler, kimi anlamsız safsatalar... Yıllarca böyle geçti 10 Kasım’lar. Yıllarca bir gün dahi ağız tadıyla bir doğum günü anması yapamadım. Ta ki bir gün Yiğit Okur’un 1996’da Paris’te yazdığı bir yazıyı, bana göre Atatürk’ü anmak için yazılmış en iyi yazıyı, okuyana kadar.
Bugün yine 10 Kasım. Yine Atatürk’le ilgili yazılar çıkacak.
Ben, yargıdaki krizin rejim krizine dönüştüğü bugün seninle yine o yazıyı paylaşıyorum.
Bir de ricam var: Bu yazıyı, kes sakla! Arada, çok sık değil, yılda bir kez 10 Kasım’larda çıkarır okursun. Hem belki o vesileyle Mustafa Kemal’in yanı sıra Yiğit Okur’u, belki de bilinmez beni de hatırlarsın.
Şimdi söz aziz dostum, değerli yazar merhum Yiğit Okur’un: