Benim gibi Fikret Otyam’ın en parlak gazetecilik yapıtlarını ilk gençlik yıllarında tanımış olanlar için, onun ölümüyle birlikte kendilerinden bir şeylerin kopup gittiğini hissetmeleri doğaldır. Yine de bu satırlar benden de kopan bir şeylerin acısının ürünü; bir kişiye ağıt olmaktan öte, artık örneği kalmayan müstesna bir kuşağa selamdır.
Daha çok yakında, Otyam’ın Işık Öğütçü’nün özenli çalışmayla derlemiş olduğuOrhan Kemal ile mektuplaşmaları, bize o kuşağın dostluklarını, özlemlerini, dileklerini, umutlarını, kederlerini, sevinçlerini yansıttı.
Alçakgönüllü, dar imkânlı, büyük imanlı bu insanların yaşadıkları çağın tanıkları olarak, kendi acılarını nasıl bal eyledikleri, her sunulanı, nasıl olduğu gibi boyun eğerek kabul etmeyip isyan ettiklerini o mektuplarda okuduk hep birlikte.
Fikret Otyam tıpkı aziz dostu Orhan Kemal gibi, yaşamı olduğu kabul etmeye boyun eğmeyen, onu değiştirmeye soyunan bir kuşağın ve türün insanıydı.
Yaşamın ve yurdun acaba ne kadarı bizimdir diye düşünmüşümdür uzun süre. Sonra anladım ki, bize sunulanın ne kadarını sahipleniyorsak o kadarı bizimdir.
Gazeteci, röportaj ustası, fotoğrafçı, ressam Fikret Otyam yalnızca kendine sunulanlara sahip çıkan değil, aynı zamanda onları alıp, yeniden derleyerek bize tekrar sunan ustalardan biriydi.