CHP’liler, Genel Başkanları
Kemal Kılıçdaroğlu’nun
önderliğinde, adalet için yürüyorlar. Bu yürüyüşün toplumun
geçmişten gelip yarınlarına giden yolun üzerindeki tüm
birikimlerinin seferber olduğu bir yürüyüşe dönüşebilmesi, halkın
katılımına bağlı. Eğer bu yürüyüş, adalet talep eden tüm siyasi,
etnik ve inanç kimliklerinden olanların ayrım yapmadan katıldıkları
bir eylem olursa, o zaman, orada sağdan soldan bütün zulüm
karşıtlarını, adalet istemcilerini bulmak mümkün
olacaktır.
O zaman o yolu, Uğur
Mumcu’lar, Ahmet Taner
Kışlalı’lar, Muammer Aksoy’lar,
Bahriye Üçok’lardan süzülüp gelen birikimle
yürümek olanağı doğacak.
Toplumun geniş kesimlerini yürüyüşe katmak
kolay değil.
Tayyip Bey’in Kılıçdaroğlu’na
“Yarın yargı eğer sizi de bir yerlere davet
ederseşaşırmayın” derken yürüyüşün yaptırımsız
kalmayacağını söylemek istediğini düşünmemek elde mi?
Nitekim, CHP İstanbul milletvekili eski Savcı
İlhan Cihaner olayı böyle yorumlamakta ve çıkışın
“çağırın bunları haklarında işlem yapın demek”
olduğunu ileri sürmektedir.
Bizatihi bu olay bile adaletin olmadığının açık
kanıtıdır.
Gerçi, adalet istemiyle yürüyüş yapmak,
demokratik bir haktır ve bu hakkını kullandığı için kimsenin başına
hiçbir şey gelmez.
Ama bu demokrasilerde geçerli bir kuraldır,
demokrasinin olmadığı diyarlarda işlemez.
Adaletin olmadığı, bağımsız yargının
bulunmadığı yerlerde adaletin yokluğunu dile getirmek de
yaptırımsız bırakılmadığından, adalet isteminde bulunmak kolay
değildir.
***
Yarın öbür gün, adalet yürüyüşüne
katılanların saldırıya ya da takibata uğramaları ihtimal dışı
değil.
Bu ihtimalin varlığı bile tek başına yürüyüşe
katılımı caydırıcı bir öğe.
Ama ne olursa olsun, yürüyüşün yalnızca
yapılmış olması, yola koyulunmuş bulunması bile tek başına
yeterlidir.
Yürüyüşten önceki Türkiye ile yürüyüşten
sonraki Türkiye aynı olmayacaktır.
Kimi zaman öyle durumlar olur ki hangi yolu
yürüdüğün, nereye vardığın kadar hatta ondan da daha önemli hale
gelir.
İşte bugün o gündür.