Özgürlükler rejimini bir araç olarak gören
ülkenin egemeni, zamanın artık geldiğine karar verip de demokrasi
tramvayından inip, adalet de kaldırımlara düşünce, elinde
demokrasiden başka direniş aracı olmayan muhalefetin lideri de
insan onurunu, özgürlüğü ve adaleti de sokakta aramak zorunda
kalıyor; mecburen yollara düşüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu
budur. Kendini tekrarlamak durumuna düşmeyi göze alarak bıkmadan
yinelemeliyiz ki, Kemal Kılıçdaroğlu sokağa inmemiş,
indirilmiştir.
Şiddete yönelmeyen barışçıl sokak gösterileri,
demokrasinin, durumun olağanın sınırını zorlaması halinde
başvurulan kurumlarından biridir.
Ama ne zaman, nerede olursa olsun, muhalefet
sokakta hak aramaya başlamışsa bilin ki orada büyük bir sorun ve
tehlike vardır.
Muhalefeti sokağa iten iktidar, orada da onu
hazır beklemektedir. Buna bir de sokağın kendi tehlikelerini
eklemek gerekir ki bunların başında da kışkırtmalar
gelir.
Adalet Yürüyüşü’ne çıkanlar bu tehlikenin net
bir şekilde farkındalar.
Ama bu tehditler, onları gittikçe alanı
daraltılan demokratik haklarını kullanmaktan vazgeçirmiyor,
vazgeçirmemeli de...
***
Yürüyüş romanları ve filmleri aslında
değişimin öyküsüdürler. Yaşamda olduğu gibi siyasette de yürüyüş
değişimi getirir. Adaleti mecburen sokakta arayanların yürüyüşü,
sonunda adaletin iktidara yürüyüşüne dönüşecek.
Bu değişim kendiliğinden ve kolay yoldan
olmayacak. Yürüyenlerin geçirdiği değişim toplumsal değişimi
getirecek.
Tabii ki, yürüyüşün lideri Kılıçdaroğlu da eski
Kılıçdaroğlu olmayacak.
Ancak burada, sorunları aşma konusunda,
“nasıl” yerine hep “kimin sayesinde” sorusunu
soran toplumların yanlışına düşmemek gerek.
Çağımız, toplumları peşinden sürükleyen
kahramanlardan çok, toparlanıp kurumsallaşmayı gerçekleştirerek, el
ele veren toplumların çağıdır.
Tek adam sultasının panzehiri, tek adam
direnişi değildir.
Tek adam sultasını doğuran da kişisel nedenler
değildir. Bu yüzdendir ki, tek başına Kılıçdaroğlu’nun değişmesinin
bir anlamı yoktur. CHP’nin sorunu da lider sorunu değil, model
sorunudur.