Bizden öğrenecek çok şeyleri var. Her şeyden önce seçim öyle perşembe günü yapılmaz. Pazarı beklemek gerekir. Ama dinleyen kim.
İngilizlerin bu işi bilmediği düşüncesine nasıl kapıldığımı sizlere aktarayım: Tesadüf eseri Güney İngiltere'ye yaptığım dost ziyareti seçime denk geldi. Bir gün öncesinden 3 gün sonrasına kadar oradaydım.
Öncelikle havalimanına inişte bir farklılık görmedim. Korkunç bir terör saldırısının hemen sonrası olmasına rağmen görevliler her zamanki gibi çok naziktiler.
Trene bindim. Yine her zamanki gibiydi. Tren tam saatinde kalktı, tarifede belirtilen saatte yerine varmıştı.
Sokaklar bir garip. İnsanlar sakin sakin yürüyor. Yahu seçimden bir gün öncesi. Ama hiçbir hareketlilik yok. Hastigs sokaklarında gezinirken sağa sola bakındım. Bırakın mitingleri, ortalıkta ne bir bayrak, ne bir flama. Sokaklar tertemiz. Yani belli ki hiçbir etkinlik yapılmamış.
Kısa bir gözlemle fark ettim ki demokrasinin beşiği olarak gösterilen bu ülke, bu işi unutmuş. Kısacası demokrasileri çöküş içine girmiş.
Derken bir otobüs durağında bir afiş gördüm. Tek bir afiş. O da arasan zor bulunacak bir yerde. Ve 500 metre ötede bir evin camına iç taraftan yapıştırılmış bir "İşçi Partisi" yazısı. O kadar.
Ziyaretine gittiğim 35 yıllık gazeteci, 20 yıldır orada yaşayan Sedat Aral'a direttim. "Beni yarın oy kullanılan okullara götür" diye. Garip garip suratıma baktı. "Yarın perşembe ve çocuklar okulda. Burada tek bir oy kullanma merkezi var. Onu da ben bilmiyorum" deyiverdi.
Meğer bu İngilizler ufacık bir yerde oy kullanırlarmış. Dolayısıyla ne sandık başı kavgası, ne hile iddiası, ne de müşahit tartışması olurmuş.
Çok zekiyim ya hemen araştırdım. Peki o zaman bu kadar insan tek bir sandıkta nasıl oy kullanıyor olabilirdi? Zaten sandıkta oy kullanmıyorlarmış. Oylarını mektupla gönderiyorlarmış. Özel gelen bir zarfa oylarını koyup kapatıyorlarmış. Sonrasında ekindeki belgeyi de imzalıyorlarmış. Yani imzaları ve oyları bir arada postaya veriliyormuş.