Dünyanın hangi ülkesine nüfusun yüzde 5’i kadar başka bir dil konuşan bir başka halkı yerleştirseniz sorunlar çıkar. Biz gene çok iyiyiz.
4 milyona yakın Suriyeli dünyanın en büyük trajedilerinden birini yaşayarak aramıza sığındı. Bu durumun hiçbir sosyal soruna yol açmayacağını düşünmek mümkün değil. Tabii ki yaşandı, yaşanacak. Önemli olan aradaki entegrasyonu sağlamak.
Gün geçmiyor ki, sağdan soldan kavga gürültü haberleri gelmesin. Artık bir şablon halini aldı. Mahalleli toplanıyor, kimi zaman şiddete varan boyutlarda olaylar yaşanıyor. Bazen sosyal medyadaki bir söylenti halkı ayağa kaldırıyor. En son Ankara’da olduğu gibi. Sonunda vali açıklama yapmak zorunda kaldı.
Çok hassas bir denge var. “Faşizm” ile kabullenmecilik arasında. Suriyelileri yönelik eleştirileri, “Sen faşistsin” diyerek susturmak da yanlış, yerel halkın kimi tepkilerini görmemezlikten gelmek de. Çünkü “Faşistsin” dediğinde, karşı taraftan gelecek laf belli: “Onları kendi vatandaşından çok seviyor.” Görmemezlikten gelmek, “Geçer bunlar” demek de yaşanabilecek olumsuzlukları peşinen kabul etmek anlamını taşıyacağı için sakıncalı zaten.
İşin doğrusu orta yolu bulmak. Zor olan bu. “Şurada kavga oldu, burada plajda kızlara baktılar, Türk kızları nasıl tavlanır diye video çektiler” türü olayları, hayatlarını kurtarmak için ülkemize sığınan milyonlarca kişinin tümüne tahvil etmek de yanlışlığın daniskası.