Referandumdan önce yapılan araştırmaların bazıları tuttu, bazıları inanılmaz derecede yanıldı. “Evet-Hayır” kısmı bu araştırmaların sadece bir bölümüydü. Bu araştırmalarda yalnızca tek bir soru sorulmadı. Bir sürü başka soru da vardı elbette. Ve araştırmalardan ortaya çıkan çarpıcı bir sonucun dip not olarak kalmasına gönlüm razı olmadı. Bu soru şöyleydi: “Kendinizi siyasi yelpazenin sağında mı, solunda mı tanımlarsınız?”
İşte bu tek soru aslında Türkiye’nin yaşadığı değişimi gösteriyordu. Çünkü cevap verenlerin yüzde 22’si kendisini yelpazenin sağında, yüzde 10’u ise solunda olarak tanımlamıştı. Yani halkın yüzde 68’i kendisini ortada görüyordu. “Görüyordu” demek de yanlış, çünkü öyle söylediğine göre öyle kabul etmek zorundayız. Öyleydi.
İşte bu sorunun yanıtı olarak karşımıza çıkan gerçek Türkiye’deki sağ-sol oranları ile yapılan hesapları alt üst edebilecek bir sonuç. Bu sonuçla Türkiye’de sağ-sol hesabı yaparak bir yere ulaşmanın mümkün olmadığı görülüyor.
“İyi de, ne hesabı yapacağız” diyenlere, “İnsanı öne çıkararak” yanıtını verebilirim. Çok belli ki insanımız kendine dokunacak işler vaad edenleri, yapanları tercih edecek veya ediyor.
Sokakta dolaşan, bütün gün çalışıp yorgun argın evine giden, çocuklarının geleceğini planlayan, sizin, bizim gibi ortalama bir vatandaşın siyasi ideolojiler ile tanımlanması nasıl da yanlış. Hep söylüyorum, bu iş ideolojik değil, ekonomik. Ekonomik faktörleri düşünmeden ideolojik yaklaşımlar sadece yanıltır.
Bu durumun böyle olduğu “Evet” kampanyasının lider aktörü Ak Parti’nin referandum öncesi davranışlarından da belli. Vergi yapılanmasının ötelenmesi, bankalara ‘kredi verin’ çağrıları, esnafa yönelik KOSGEB kredisi, anneannelere para verilmesi, istihdam kampanyaları, bu gerçekliğin Ak Parti tarafından çok net bilindiğini ortaya koyuyor. Buna karşılık “Hayır” daha ideolojik yaklaşımlar içindeydi. Şimdi, “Bu bir siyasi içerikli referandum, ne alakası var” diyebilecek olanlara derim ki: “Her şeyin ekonomi ile ilgisi var.”