Türkiye’nin 15 Temmuz sonrasında girdiği süreç, dış güçlerin
üzerindeki tüm algı operasyonlarını ve devamındaki kanlı darbe
teşebbüsünü püskürtmüş “sokaktaki insanın”, ana politikalarda
ağırlığının artacağını göstermektedir.
Hiçbir siyasi kadro, 15 Temmuz’da 18 saat süreyle “fiilen yok olan” devleti “sokaktan alıp meşru makamlara teslim eden” insanların ortak düşüncesini görmezlikten gelerek hareket edemez.
15 Temmuz, yalnız bir askeri darbenin değil, dış güçlerin sistemli olarak sürdürdükleri ve darbenin başarısız olmasına rağmen sürdürmekte de kararlı gözüktükleri “algı operasyonları”nın da püskürtüldüğü bir gündür.
Tarih yazan millet, tarihini ve geleceğini de korumakta kararlıdır.
Batılı, Rus ve Çinli strateji uzmanlarının üzerinde önemli çalışmalar yaptığı, 21’inci yüzyılın geleceğine dönük hesaplarda öne çıkardıkları “vekalet savaşı”nın tüm kullanım mekanizmalarının boşa çıktığı bir süreçle karşılaştık.
Türkler, “savaşı kazanmak için hedefteki toplumun beynini kontrol et” tezini öne çıkaran bu çalışmaları, bünyesindeki ihanet şebekesiyle birlikte tarihin çöp tenekesine attılar, kararlı ve “bilge güce” sahip ulusların, üzerlerinde sürdürülen “algı operasyonlarından” etkilenseler bile, son tahlilde kendi gerçekleriyle hareket ettiklerini gösterdiler.
Günümüzde vatansever düşünce insanlarına düşen ana görev de, “bilge gücün” ortaya koyduğu bu tercihi, belirli bir sisteme oturtmak ve geleceğe dönük ortak ulusal stratejiye dönüştürmektir.