Tarih, Kasım 1985... 1980 Darbesi’nden sonra yabancı ziyaretlerinin hayli azaldığı Ankara için dönemin NATO Genel Sekreteri Lord Carrington’un ziyareti önemli bir durum... Başbakan Turgut Özal ile görüşüyor, devamında rotası “rejimin güçlü adamı” Kenan Evren’in oturduğu Çankaya Köşkü... Biz genç muhabirler için yapılacak her açıklama manşet şansı, izliyoruz... Evren-Carrington görüşmesi protokol açıklamalarının dışında pek bi’şey vermiyor, Lord Çankaya Köşkü’nden çıkıyor, biz de gitmeye hazırlanıyoruz... Tam o sırada Evren’in basın müşaviri Ali Baransel geliyor, “Arkadaşlar lütfen hemen ayrılmayın, Paşa sizi bekliyor” diyor. Evren’in bizi beklediği kabul salonuna giriyoruz.
Evren konuşmaya başlıyor: “Sizin o gazetelerinizi yöneten şahısları, yazarlarınızı falan pek sevmem ama sizleri severim, bu işin asıl derdini çeken sizlersiniz. Ben bu köşkte yalnız başıma yaşıyorum, sevgili eşim ne yazık ki bugünleri göremedi. Silah arkadaşlarım gelse, hemen dedikodu çıkıyor, gelemiyorlar, çoluk çocuk kendi derdinde, burada yalnız başıma kaldım, canım çok sıkılıyor, sizi biraz sohbet için çağırdım, siyaset dışı...”
O an yüreğimin üzerinde baskı hissediyorum. Boş bir Çankaya, karşımda yaşı 70’e dayanmış bir insan ve büyük bir yalnızlık...
Belleğimde Kenan Evren kasvetli bir sarayda yaşayan yalnız bir adam olarak kaldı...
Her şey 1979’da başladı