Donald Trump denilen faşistin “derin Amerika” tarafından neden, başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti’den piyasaya sürüldüğü giderek netleşiyor. Hayır, tabii ki böyle saçma bir adamın Beyazsaray’a yerleşme olasılığı yok, onun görevi, “derin Amerika”nın giderek “tehdit” olarak algıladığı “sol kanat siyasete” balans ayarı yapmak!.. Irkçı söylemlerle yükselirken, arkasına topladığı kalabalık, başka sokaklarda yürüyen aydınlık insanların üzerine kara gölgesini bırakıyor.
“Derin Amerika”, Trump’ın kimliği üzerinden nüfusun yüzde 1’nin toplam servetin yüzde 50’sine el koyduğu berbat sistemin sorgulanmasına, kolay etkilediği, yüzünü faşizme dönmüş ırkçı kitleler ile cevap vereceğini gösteriyor.
Trump, ne partisinin önde giden başkan adayı Ted Cruz’un, ne de Demokratlar’ın şimdiden aday gördükleri Hillary Clinton’un rakibi, onun görevi, Demokrat Parti’nin sol kanadını temsil eden ve “bir türlü yok edilemeyen” Barnie Sanders’ın liderliğini yaptığı kitleleri bloke etmek...
“Wall Street’i işgal!”den Sanders’a...
Küresel finans oligarşininin kaptan köşkü sayılan Wall Street’teki para oligarklarının hırsızlığından kaynaklanan 2008 krizi, belli ki, Amerika’yı hızla eski “aptal kitleler-uyanık bankacılar” sisteminden uzaklaştırıyor. 20ı1 yılında “hırsızlık sisteminin” gökdelenlerinin hemen yanındaki Zuccotti Parkı’nı işgal eden o insanlar, “Wall Street’i işgal!” sloganıyla çok gerçek bir soru sordular: Toplam servetin yüzde 50’sine yüzde 1’in sahip olduğu, geri kalanını da yüzde 99’un kahredici bir yaşam kavgasıyla bölüşmeye çalıştığı bir sistemde, neden hırsızların yarattığı bir ekonomik krizin bedelini biz ödüyoruz?
Bu soru, Usame bin Laden’in 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne saplanan uçaklarından çok daha büyük bir yıkım gücüne sahip kuşkusuz... Emperyalizm, kendi topraklarında dışındaki ulusların sorularını Arap Baharı’nı büyük bir kan gölüne çevirdiği gibi boğabilir, ama, soruyu düne kadar “kullandığı” kendi insanları sorunca, işi zordur...