Bilinmesi gereken birinci nokta: Erdoğan Washington’a kavga etmeye gitmiyor, Trump da bir takım iç ve dış çevrelerin beklentisinin aksine, son yıllarda çok yıpranmış Türk-Amerikan ilişkisini yeniden rayına oturtmanın telaşı içinde.
Erdoğan, Amerikan yönetimine bir gerçeği çok iyi sergiledi: Türkiye’nin küresel diplomasi ve askeri dengelerde çoklu seçeneği vardır, ama, iş Ortadoğu olunca ABD-İsrail ittifakının sırtlarını Türkiye’den başka bir güce yaslama olanağı yoktur.
Karaçok ve Sincar’ın bombalanması Erdoğan’ın elini yükselten bir askeri hamleydi, Trump buna, ziyaret öncesi o tartışılan kararnameyi imzalayarak cevap verdi. Tamam. İki lider şimdi “eşit koşullarda” masaya oturacak, ama, masada ikna edilmesi gereken tek isim var: Recep Tayyip Erdoğan.
Erdoğan’ın, “yapacağımız görüşme virgül değil, nokta mesabesinde (değerinde)olacaktır” sözü tarihi önemde.
ABD çok kötü sıkıştı...
15 Temmuzbaşarılı olsaydı, Amerikalılar şu anda sınırlarımızda at koşturuyordu, başaramadılar, şimdi, kendilerini Türkiye’nin kararlı ve güçlü duruşuyla, Suriye’de ittifak kurdukları terör örgütü arasında sıkışmış görüyorlar. Amerikan tarihi açısından berbat bir durum, Erdoğan gibi deneyimli bir siyasetçinin bu durumu sonuna kadar çok iyi kullanacağını da biliyorlar.
Bir avantajları var: Son iki yıldır Erdoğan’la yaptıkları ve hemen tamamı (Washington açısından) başarısızlıkla sonuçlanmış pazarlıkların tutanakları ellerinde, hangi konularda hassas olduğunu biliyorlar, “ev ödevlerini” iyi yaparlarsa, bu ziyaret, Türk-Amerikan ilişkisi açısından yeni bir “milat” olabilir.