Türkiye’nin, yaklaşık üç yıl boyunca üzerinde titizlenerek sürdürdüğü adına kısaca “çözüm süreci” denilen “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”ni sonlandırmaya çalışan “küresel” ve “bölgesel” güçleri artık tanıyoruz. Bunlar üzerinde yazıldı-çizildi, Ortadoğu gibi etnik/dini zeminde kanlı hesaplaşmalara sahne olan bir bölgedeki “tek” barış olasılığını kimlerin boğmaya çalıştığını anladık.
Süreç, öngörülen biçimde devam edip barış noktasına varsaydı, bölgede kan dökülmesinden siyasi/askeri kazanç elde eden tüm güçlerin hezimeti olacaktı.
Bir devlet, bir ulus, her zaman “dış komplo” saldırılarıyla karşılaşabilir, normaldir, normal olmayan, bu komplolara zemin hazırlayan “iç dinamiklerin” harekete geçmesidir.
Millet bir saldırıyla karşı karşıyaysa, doğal olan, içteki tartışmaların bir süreliğine rafa kaldırılması, “milli sorun” çözüldükten sonra kalınan yerden devam edilmesidir. O zaman “dış komplo” belki yine zarar verebilir ama “yıkıcı” kimlik kazanamaz.
Bu nedenle, şu anda yaşadığımız kanlı sürecin “iç takvimine” bakmakta yarar var, çünkü PKK’yı, Türkiye’ye karşı saldırı için cesaretlendiren “iç gelişmeler” önemli.
Gezi Parkı dönüm noktası oldu
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun akademisyen kimliğinden gelen güçlü bir analiz zekası var. Bir sorunla karşılaştığında, sorunun tarihine dönüyor, yakın geçmişte hangi kaynaklarca büyütüldüğünü görüyor ve tedavisini de bu teşhislere göre yapıyor.