Söylememe gerek var mı, bu yazıyı, seçim sonuçları netleşmeden, hatta, bizim meslekte “ilk sonuçlar” diye adlandırılan bilgi akışını da görmeden yazıyorum...
Moralim yüksek, çünkü, her zaman sağduyusuna güvendiğim millet, bir bayram yerine gider gibi sandık başına gitti, katılımın yüzde 80’lerin üzerinde olacağını tahmin ediyorum. Her seçimde sandığına sahip çıkan bir millet, çıkan sonuç ne olursa olsun, tamamdır, ne demokrasisi, ne de ülkesi yıkılmaz...
Kabul edelim, yaşadığımız seçim süreci, “küresel güçlerin” pervasız “ayar verme çabalarına” sahne oldu...
İş, seçmene, hangi partiye oy vermesi gerektiği yorumlarına kadar uzandı. Bu, normal değildir.
Tabii ki, Türkiye ile yakından ilgilenen yayın organları bir genel seçime ilişkin yorumlar yayınlayacaklardır, bizler de burada, örneğin Yunanistan seçimine ilişkin yorumlar yapıyoruz. Ama bir gün bile, buradan Yunan seçmenine, ne bileyim, “Çipras’a oy ver” demiyoruz, bize ne?..
Milletler oylarını kullanır, ortaya çıkan sonucun o ülke veya içinde bulunduğu bölge için hayır mı şer mi olduğunu yorumlamak olağandandır.
Yine çevremizden örnek verelim: Netanyahu’nun aşırı sağcı bir takım küçük partilerle koalisyon kurup, İsrail’de tekrar başbakan olması hoşumuza gitti mi, hayır, ama sonuçta oradaki seçmen bir karar vermiş, biz ancak ortaya çıkan tabloya göre davranabiliriz.
Türkiye’nin yaşadığı seçim sürecine ise açıkça “müdahale” oldu!..