Son sözü baştan söyleyeyim: PKK bir “dış saldırı” örgütüdür, oyun, Türkiye üzerine oynanmaktadır ama, Türkiye’nin Kürt nüfusu büyük bir belanın anaforu içindedir. Eğer “milli birlik ve kardeşlikten” söz ediyorsak, önce, Kürt kardeşlerimizin bu belanın içinde zarar görmemesi için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü, Kürtler, bir yıl içinde ikinci kez üzerlerinde oynanan oyunda olgun duruşlarıyla bu memleket için hayırlı ve ortak geleceğimizi belirleyecek büyük bir sınav veriyorlar. Kürtler’in ilk sınavı, Selahattin Demirtaş’ın yaptığı “Kobani ayaklanması”çağrısıydı. KCK’nın 13-20 yaş gençlik grubu dışında kimse sokağa inmedi, 60 masum insanın öldürülmesine neden olan o çağrının sahibi her Nevruz’da meydanları dolduran yüzbinlerin tokat gibi sessizliği ile karşılaştı. Bakın, o tarihsel dönüm noktasında ne demişim: “Selahattin Demirtaş’a “yaptırılan” çağrıda hedeflenen, memleketin geniş çaplı bir hesaplaşmaya rotalanmasıydı, iki yerde çuvalladılar.1. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan kesim, her zamanki sağduyusuyla gelişmeyi yakından izlemekle yetindi, meselenin çözümünü devletin resmi güvenlik güçlerine bıraktı, bir kez daha, yan dairede oturan Kürt komşusuna kötü gözle bakmadı.2. Ayaklanma çağrısının adresindeki Kürt nüfus, ezici çoğunluğuyla evinde oturdu. Nevruz kutlamalarında meydanları dolduran on binler, kendilerine onurlu bir demokrasi vaad eden “çözüm süreci”ni zora sokacak kışkırtmaya gelmedi, 13-20 yaş grubunun sokak serüvenine destek vermedi. Her geçen gün “militerleşen” PKK açısından sonun başlangıcı, geçen hafta oldu. Kürtler, demokrasiyi, eşit vatandaşlığı, başı dik onurlu yaşamayı, “militer bir örgütün” savaş çığlıklarında değil, barışın yolunda buldular.Hepimiz büyük bir testten geçtik... Türkler... Devlet... Hükümet... Kürtler... Ordu... Başardık...( “Zor spas” Kürt kardeşim, STAR, 13 Ekim 2014)
Serhildan çağrısı boşa çıktı