Savcıların yürüttükleri soruşturma çerçevesinde mahkemeden kayyum atanmasını istedikleri Koza-İpek Holding’e ait 2 TV kanalının önünde yaşanılanlar kabul edilebilir manzaralar mı, değil. Daha yapılmamış bir seçimin üzerine “şaibe şalı”örtmeye çalışan “küresel güçlerin” hazır kıta beklediği bir dönemde “kolay kahramanlıklara” yol açan bir gelişme mi, evet...
Tüm zamanların en karışık döneminden geçiyoruz. Nedim Şener Silivri’ye konduğunda “Basın kadar yargı da hürdür” manşetini gazetelerine uygun görenlerin bir anda, “medya özgürlüğü kahramanlığına soyunduğu” bir süreç bu... Veya, hukukun, rakibi olan medya patronunun mal varlıklarına el koyduğunda patron katında şampanyalı kutlama yapanların, siyasi otoriteyi “mal gasp etmenin riskleri” konusunda uyardıkları bir “yüzsüzler operası...”
Oysa, ortada yine çok basit bir soru var, ayağa kalkan “gazeteci” korosu soramıyor: Seçime üç gün kala, iktidara en yakın parti kendisini hem iç hem dış kamuoyunda zor duruma sokabilecek, zemini hukuki açıdan sağlam da olsa bu tür bir girişime sıcak bakar mı?
Bana göre, bakmaması gerekir...
O zaman ikinci basit soru geliyor gündeme: Hukuk siyasi otoritenin kontrolünde mi, yoksa siyasi otoriteye “rağmen” mi, ülkenin seçim sürecini gözardı ederek kendi yolunda ilerliyor?
Öyle ya, eğer denilen doğruysa, bugün büyük ve çok parçalı bir muhalefet cephesiyle karşılaşan iktidara en yakın parti, “muhalif medyayı susturma operasyonunu” seçime 3 gün kala değil, çok önceden başlatırdı.