Cumhurbaşkanı Erdoğan, her konuşmasında Avrupa’nın başkenti Brüksel’de sergilenmiş bir rezilliğe dikkat çekiyor: Türkiye-AB görüşmelerinin başladığı gün hem de Avrupa Parlamentosu’nun hemen yanına kurulan o terör çadırı...
Devletler, bireylerden farklıdır. Yaşanılanı dikkatle not alırlar, kamu hafızasına yazarlar ve üzerinden 100 yıl da geçse, unutmazlar. Erdoğan’ın terör çadırını ısrarla gündemde tutmasının nedeni bu...
Terör ve darbe girişimi
Artık her şeyi açıkça konuşmamız gereken bir süreçten geçiyoruz. Türkiye, son üç yılda, küresel güçlerin ülke içine sızdırdığı piyonlar eliyle gerçekleştirmeye çalıştığı iki darbe girişimiyle karşılaştı: 1- FETÖ’nün savcı-hakim-polis üçgeninde yaptığı 17/25 Aralık darbesi, 2- PKK terör örgütünün siyasetteki uzantısı HDP eliyle sergilenen ve 7 Haziran Seçimi’ni bir darbeye dönüştüren girişim...
Devlet, DHKP-C denilen taşeron örgütün Çağlayan Adliyesi’nde savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit etmesi sonrasında, başına dayanmış tabancalı fotoğrafın “merkez medyada” tam sayfa yayınlanmasını, aynı medya yapılanmalarının HDP’yi, yüzde 13.7 gibi bir düzeye zorlamasını dikkatle izledi...
7 Haziran seçimi ilginçtir: Ülkenin büyük sermaye grupları, küresel güç bağlantılı unsurları ve sözcüleri medya kuruluşları, siyasi meşruiyet ile fikir/ifade özgürlüğüne dayanan demokratik zemini, terör bağlantılı bir parti için kullanarak siyasette derin darbe yaratma çabası sergilemişlerdir. Bir CHP’li milletvekilinin Demirtaş’a söylediği “birlikte iyi salladık” cümlesi aslında tarihe düşülmüş nottur. Baykal’ın partisini “HDP çizgisine savrulmakla” suçlaması ise bu gerçeğin tarihe yazılmasıdır.
Terörü piyon kullanmak
Türkiye’nin ülkesine karşı sorumluluk taşıyan insanlarının sabırlarının test edildiği “çözüm sürecini” yürüttükleri dönemde Avrupa Birliği ve ABD’nin sürece soğuk bakması, 7 Haziran sonrasında başlayan PKK saldırılarını ise hemen “insan hakları penceresinden” izlemeye alması dikkat çekici...