Batı medyasının Brezilya’da Yüksek Mahkeme-Meclis hattında yaşanılan “cumhurbaşkanı devirme” menavrasını “darbe” olarak nitelememesi, bu yoruma, ülkenin önde gelen akademisyenlerinden Matias Spektor başta, akademi ve medya dünyasından destek gelmesi, Vekalet Savaşı çağının, üzerinde derin düşünülmesi gereken bir konusu... Yorumlar, solcu Cumhurbaşkanı Roussef’i makamından uzaklaştıran gelişmenin, küçük bir elit grubun “zor kullanarak” yönetime el koymadığı, yaşanılan gelişmelerin “anayasal zeminde meşru olduğu” görüşüne dayanıyor. Yüksek Mahkeme karar vermiş, hemen tamamı hakkında yolsuzluk fezlekeleri olan muhalefet milletvekilleri el kaldırmış ve bütçe kalemlerinde transfer yapmış (ki, bugüne kadar Brezilya’yı yönetenlerin hepsinin yaptığı bir uygulama) Roussef, sanki, “kişisel yolsuzluğa bulaşmış” gibi görevden alınmış!.. Bu normal mi? Gelişmenin “darbe olmadığını” savunan Washington Post bile, “demokrasi açısından sorgulanmalı” dediğine göre değil... Darbe lideri Başkan Yardımcısı Temer’in CIA bağlantısı, Brezilya’yı ABD’nin arka bahçesi haline getiren ve ağır insan hakları ihlalleriyle anılan 1964 Darbesi’ni desteklemesiyle Latin Amerika’nın en zenginleri arasına giren Marinho ailesinin medya devi Globo’nun yaşanılan darbeye desteği, Yüksek Mahkeme’nin önceden alındığı belli olan kararı, Brezilya Meclisi’ndeki o üyeler olmadan bir sonuca varamazdı... Brezilya örneği, Vekalet Savaşı’nı yürüten “üst akıl” yapılanmalarının, ulusal hukuk sistemine olduğu gibi, ulusal irade kurumu Meclis’e de sızabileceğini göstermesi bakımından önemlidir... Demokrasinin kendini savunma hakkı...