Türkiye'nin, Ermenistan'dan Irak'a, oradan Suriye'ye, Mavi Vatan kavramıyla Doğu Akdeniz'de Libya'ya kadar uzanan hattaki mücadelesine bakıldığında hedefinde, bölgesel güç olmanın biraz daha ötesinde etkin rol oynama istediğinin olduğu söylenebilir. Savunma sanayiindeki açıklamalar bu hedefini teyit eder mahiyettedir.
Türkiye hamlelerinde haklı
Türkiye, kurtuluş mücadelesine 1922'de askeri zaferle noktayı koymuş, 1923'te en büyük müjdesi Cumhuriyetine kavuşmuştur. Lozan ve Montrö'yle egemenliğini sağlamış, "yok" olmaktan "var" olmaya dönmüştür. Cumhuriyet döneminde ilkeleri ve devrimleriyle modernleşme yönünde önemli adımlar atmış, ayakta kalmak için kıt imkânlarla büyük atılımlar gerçekleştirmiştir.
Türkiye zor bir coğrafyadadır. Emperyal güçler ve mağluplar, Türkiye'nin bu başarısını hazmedememiş, her fırsatta Türkiye'yi zor duruma sokmaya çalışmıştır. Zamanı geldiğinde de yok etmek isteyeceklerdir. Çevreden de kendilerine ortaklar bulmaktadırlar.
Türkiye'nin topraklarını, karasularını, kıta sahanlığını, münhasır ekonomik bölgelerini ve hava sahasını koruması, uluslararası hukuk çerçevesinde haklarına sahip çıkması kadar tabii bir şey olamaz. Türkiye'nin yapmakta olduğu eylemler tamamen bu kapsamdadır.
Türkiye bekasını sağlamak, hak ve menfaatlerini korumak için kesinlikle bölgesel güç olmak zorundadır. Ancak Türkiye'nin bulunduğu coğrafya ve jeopolitiği, etki ve ilgi alanı sınırlarını biraz geniş tutmasını gerektirmektedir.