Başlıktaki iddia inanılır gibi değil ama gerçek. Öncelikle belirteyim ki 28 Şubat sürecinde askerlerin hakim ve savcıları, gazetecileri ayrı ayrı davet ederek irtica brifingleri vermesi ve Batı Çalışma Grubu kurarak yurt çapında irticai davranışlarda bulunanları tespit etme gayretine girişmesini acı bir tebessümle takip etmiştim!
İrtica tehdidi yok muydu? Elbette vardı? Fakat irticayı "Ilımlı İslam" adı altında besleyen kaynak doğrudan ABD ve İngiltere idi. Zaten Fetullah Gülen sonunda ABD'ye gönderilecek, İngiltere üzerinden de kendi sistemini pazarlayacaktı. Öyle ki İngiltere'de Fetullah Gülen için ciddi üniversitelerde sözde bilimsel toplantılar düzenleniyordu!
Kısacası tehdit Batı'dan geliyordu ama askerlerimizin irticaya karşı kurduğu organizasyonun adı "Batı Çalışma Grubu" adını taşıyordu. Bu adlandırma, "Batıcı" bir anlayışın ürünüydü ve çağdaşlıkla hiçbir ilgisi yoktu!
Buna rağmen meselenin sivil veya asker Batıcı bürokratlar tarafından doğru anlaşılması için Ankara'da "Batı ve irtica" diye üç günlük bir sempozyum düzenlendi. Bundan da hiç faydalanmadılar.
İşte bu sebeple 28 Şubat bildirilerine yansıyan dil, ABD ve İngiltere hesabına sözde İslamcılık yapan kadroların işine yaradı. Askerlerin İslâma karşı olduğu, ABD, İngiltere ve İsrail hesabına çalıştığı gibi propagandalara, kullandıkları özensiz dil yüzünden kendileri sebep oldular. Oysa bu bir algılar savaşı idi. Bu savaşı yürütemediler!
AKP iktidarı, işte bu algı savaşının sonucudur!
***
Konuya girmemin sebebi devam etmekte olan 28 Şubat davasının 86'ncı duruşması dolayısıyla, sanıklardan emekli albay Alican Türk'ün hazırladığı emek ürünü olan bir rapor... Alican Türk'e göre "28 Şubat soruşturması ve davası; TSK'nin yalnızlaştırılması, itibarsızlaştırılması, halktan koparılması ve 'susturulması' amacıyla çeşitli kumpaslarla başlatılıp sürdürülen Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast, Askeri Casusluk vb. bir dizi davanın son halkasıdır."