Tunceli'nin Nazımiye ilçesinde Jandarma Özel Harekât timine mensup 12 askerden ikisinin 2300 metre yükseklikte donarak şehit olması, bütün ülkede derin bir üzüntüye sebep oldu. Tabii üzüntü yanında büyük bir şaşkınlık da var. Her türlü hava şartında hayatta kalabilecek eğitim almış ve bunun için gerekli donanıma da sahip olması gereken özel harekâtçıların kaybı, ciddi bir soruşturma gerektiriyor.
Öncelikle Jandarmanın İçişleri Bakanlığı'na bağlandığını hatırlayalım. Yani bu teşkilâtın en büyük amiri, İçişleri Bakanı...
İçişleri Bakanı da terörün kökünü kazımak için operasyonlara yaz-kış devam edildiğini, edileceğini söylüyor. Valiler ve jandarma komutanları da bakanın bu emrini yerine getirmek için çaba sarf ediyor. Fakat bu çaba sırasında, personelin can güvenliğine yeterince özen gösterilmediği anlaşılıyor. Özen gösterilmiş olsaydı, muhtemel hava şartları dikkate alınmadan, 12 asker o bölgeye helikopterle bırakılmazdı. Tipi başlayınca tahliye için helikopter kaldıramıyorsunuz. Buna rağmen 10 askerin, bir binbaşının her türlü tehlikeyi göze alması ile kurtarıldığı söyleniyor.
O iki uzman çavuş veya bütün askerler, sadece anne-babalarının değil milletin çocuğudur. Cumhuriyetin 95'inci yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde emir komuta zincirinin bozulması, subay eğitim süresinin azaltılması, personel alımında iktidar ideolojisine uygun seçimler yapılması, komutanların siyasilerin gözüne girme çabası, siyasilerin de Cumhurbaşkanına yaranma kaygısı işte böyle sonuç veriyor! Olan Türk çocuklarına oluyor!
***
Bu ülkenin yöneticileri, çocuklarına millî bilinç yanında doğruluk büyüklerine saygı, küçüklerini korumak, yükselmek, ileri gitmek, varlığını Türk varlığına armağan etmek gibi erdemler aşılayan 85 yıllık "Andımız"ı kaldırıyorsa,