AKP'nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 34.3 oy oranı ile tek başına iktidara gelmesinden sonra, Kıbrıs'ta Annan Planı'nı desteklemek ve Avrupa Birliği'ne giriş propagandası yapmak dışında, üzerinde pek durulmayan ilk icraatı, TBMM Bütçe Plan Komisyonu'nda alınan kararla Diyanet'e 15 bin kadro verilmesiydi. AKP, bu kadroların kullanılmayacağını açıklamıştı ama sonraki yıllarda, Diyanet'i, memur kadrosuna almak istedikleri adamları için atlama taşı haline getirdiler.***AKP'nin bu kadrolaşma ile bir daha iktidardan inmemenin hesabını yaptığı uyarısını ise Los Angeles Times'ta yazan Amir Tahiri 2002'nin Aralık ayında yapmıştı. Tahiri, AKP'ye muhalif olanların, "Erdoğan ve Gül, radikal İslamcılığın karşısına yıllar içinde dikilmiş barikatları yıkmak amacıyla Avrupa kartını kullanıyor" iddialarına dikkat çekmiş ve Erdoğan ve Gül'ün laiklik veya Avrupacılık anlayışlarının, devletin, dini, tamamen cemaatlere bırakmasına dayalı olduğunu belirterek bunun da Diyanet'in milyarlarca dolarlık servetinin bir siyasi parti tarafından kontrolü anlamına geleceğini, dolayısıyla Türkiye'de çok partili demokrasinin ortadan kalkabileceğini yazmıştı...Tahiri, şöyle diyordu:"Diyanet'in feshedilmesi, çok büyük oranda malvarlığının özel dini gruplara devredilmesi anlamına gelecektir. Bu gruplar, devletin çıkarlarını gözetmeksizin, İslâmiyeti diledikleri gibi yorumlayabilir, tanıtabilir ve kullanabilir. Cami, türbe, vakıf gibi kutsal yer ve iş yerlerinin kontrolünü devletten söküp alması halinde, parti, fiilen ülkedeki hemen her köy ve kasabada güçlü ve kalıcı bir mevcudiyet temin etmiş olacaktır. Parti, binlerce militanını nüfuzlu ve gelir getiren mevkilere atayabilir, tüm camileri kontrol edebilir.