Türkiye'de partizanlık virüsü, ülke vücuduna öyle yayılmıştır
ki, milyonlarca insanın algılama yeteneği yok olmuştur. Her konuya
parti gözlüğüyle bakan insanların sağlıklı düşünmesi ve ülke
sorunlarına çözüm üretmesi mümkün değildir.
Türkiye, çok partili hayatı partizanlık olarak algıladı.
Partizanlık, fiilen Demokrat Parti döneminde başladı... Sonraki
iktidarlar döneminde de farklı oranlarda devam etti.
Şöyle bir anlayış türedi: İktidar partisine üye oldunuz mu, sanki
Türkiye'nin hisse senedini alıyorsunuz! Partizanlar bugün sosyal
medyada, "Her hak artık bizimdir, muhalefette kalanlar vatan
hainidir, terör destekçisidir, onlara su bile verilmemelidir!"
düşüncesini alenen dile getirmektedir.
Bunlar, partizanlığın Cumhuriyet Halk Fırkası döneminde yani
devletin kuruluşundan itibaren başladığı iddiasını da sık sık
gündeme getirir! Oysa bu yaklaşımda ciddi bir mantık hatası vardır.
Adı üzerinde "tek parti dönemi…"
Başka parti yoktu ki vatandaşlar arasında ayırım yapılabilsin…
Tabii ki o dönemin de eleştirilecek pek çok yönü vardır ama konumuz
bu değil... Sonraki dönemlerde CHP'nin de partizanlık yaptığı
bilinmektedir. Adalet Bakanlığı'ndaki kadrolaşma gibi...
***
Partizanlığın bu kadar yaygınlaşmasının asıl sebebi, demokrasi
kültürünün anlaşılamamasından önce adalet duygusunun vicdanlarda
doğru yerleşmemiş olmasıdır!
Kurân'da, "Şüphesiz Allah, emanetleri ehline vermenizi, insanlar
arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder..."
deniliyor ama Türkiye'de dini hassasiyetlerle iktidar olan parti,
emanetleri ehline mi veriyor, hükmettiğinde adaletle mi hükmediyor?
Bu dönemde Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, oda tv gibi
davalarda adaletle mi hükmedildi? Birileri "Yargı bağımsızdır,
yargının hesabı yürütmeden sorulmaz" diyebilir. İyi ama "Bir
savcı bulun, delillendirin" diye talimat veren kimdi? O savcı şimdi
nerededir? Ayrıca "Bu davaların savcısıyım" diyen kimdi?
Hani devletin bağırsakları temiz...