Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı sıfatıyla İslâm Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği'nin meclis başkanları onuruna verdiği yemekte yaptığı konuşmada "Dini kavramları kendine maske yapan, silahının namlusunu yine Müslüman'a doğrultan proje terör örgütleri üzerinden tüm dünyada İslâmofobi körükleniyor. Hemen her gün Avrupa ya da Amerika'da Müslümanlara ait mescitlerin, kültür merkezleri ve iş yerlerinin saldırıya uğradığına dair haberler alıyoruz. Müslüman kadınlar, başörtüleriyle kamusal alanda var olmakta giderek daha çok zorluk yaşıyor" dedi.
Biz yıllardan beri özellikle El Kaide, El Nusra ve IŞİD gibi terör örgütlerinin, PKK ve PYD'nin proje örgütler olduğunu, terörün devlet desteği olmadan sürdürülmesinin imkansızlığını, bu örgütlerin çekirdeğinde yerli unsurlar varsa da arkalarında Batılı istihbarat servislerinin bulunduğunu söylediğimizde, Erdoğan'ın seçtiği sözde "akil adamlar", bu tespitlerimize "komplo teorisi" diyor ve Habur, Oslo ve Dolmabahçe süreçlerini savunuyordu...
Şimdi ne oldi?
***
Olan şu ki gerçekler, yaşanan olaylarla ortaya çıktı. Olaylar Türkiye'yi kendi bütünlüğünü ve tarihi çıkarlarını korumaya zorladı. Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin, millî davranmak zorundadır. Nitekim Erdoğan, daha önce yetersiz gördüğü Misak-ı Millî kavramına sarılmak zorunda kaldı.
Erdoğan, Suriye ve Irak'ta yaşananları değerlendirirken yeni neslin Misak-ı Millî'yi çok iyi bilmesi gerektiğine işaret ederek "Eğer Misak-ı Millî'yi kavrarsak, Misak-ı Millî'yi anlarsak, Suriye'deki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız, Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız" dedi.
Çok doğru da Erdoğan, İslam ülkelerinin Meclis başkanlarına hitaben bir cumhurbaşkanından ziyade, halife edasıyla yaptığı konuşmada şu ifadeleri de kullandı: