Darbe yapıyorsun... Üstelik kendi içinde bölünüyorsun, Millî Birlik Komitesi üyesinin 14'ünü, kurşuna dizmediğimize şükredin, dercesine sürgüne gönderiyorsun, vaziyete hâkim olan MBK üyelerini de ömür boyu tabiî senatör yapıyorsun. Sonra "Demokrasiyi getirdik, hadi kutlayalım bunu..." diyorsun.
27 Mayıs 1960'a gelene kadar öyle sert politika yürütüldü ki, -Ak Partili Ali İhsan Yavuz'ın anlamsız sözünü hatırlatacak ama burada yerinde kullandığımı söyleyebilirim- bir şeyler olacağı belliydi ama ne olacağı belirsizdi!
Partiler linç kampanyaları yürütüyorlardı. (Eskiden ders alınmadı, şimdi yine düşmanlık ekiliyor.)
Adnan Menderes'in, 27 Ekim 1957 seçimlerden hemen sonra söylediği şu sözlerine dikkat ediniz:
"Muhterem arkadaşlar, size esefle haber vermek isterim ki, iktidara gelişimiz henüz bir ayı bulmadığı halde, bazı zaruri değişiklikleri mesele ittihaz ederek Cumhuriyet Halk Partisi, orduyu aleyhimize tahrik etmek yoluna sapmıştır. Bizim bütün çabalarımız memleketimizde demokrasiyi perçinlemeye matuftur. Cumhuriyet Halk Partisi, eğer başarılı bir çalışmaya girmek istiyorsa, başlarındaki iktidar hastalarını atmalıdır. Bu iktidar hastaları havayı karıştırmak istemektedirler. Memlekette siyasi iktidarı muhtel (bozuk) göstererek, bir polemiğe, bir hücum ve taarruza geçmişlerdir." (Şevket Süreyya Aydemir, Menderes'in Dramı, s. 194)