Siyasîler içinde, din, cemaat, tarikat meselesinde, bir yere çekmeden, sadece "akıl"ı konuşturan Ak Parti Manisa Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ olmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'de "akıl", akletme, aklı kullanma o kadar çok geçer ki...
Başına sarık takan, entari giyen, omuzuna cübbe atan, hemen "şeyh postu"na oturuveriyor. Allame onlar! Öyle ki; göğe ip atıp "düşman uçağı" bile düşürüyorlar! İp atmalarına bile gerek kalmıyor; her biri bir velî... "Allah Celle Celaluhu'nun Kahhâr ismiyle kahrolun!" dediklerinde düşman anında kahroluyor!
"Güncelleme" tartışması, Reis'in delâletiyle başlamadan çok önce, Diyanet'e sık sık seslenerek "Cemaatler-tarikatlar masaya yatırılsın!" diye kaç defa yazdık. İlimde "bağımlı" düşünce yoldan saptırır. Diyanet ve ilim adamlarımız neden akıl etmiyorlar da "emir" bekliyorlar?! ("Güncelleme"yi başlatan da zaten "Siz neden akıl etmiyorsunuz!" diyor!)
Bir zamanlar kürsüye çıkanlar "irtica"dan girerler, "gericilik"tan çıkarlardı. "İrtica" dersen, "gericilik" dersen, yön değişir, taraflar keskinleşir. Tanzimat'tan beri irtica, mürteci söylenegelir. O zamanın şartlarıyla, geçen zamanın şartları bir tutulabilir mi?
(Bu arada: Mustafa Kemal'in Nutuk'una baktım. "İrtica" ve "mürteci" kelimeleri kullanılmış. Özellikle, M. Kemal'in yakın arkadaşlarına kurdurduğu Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası'na çok ağır yükleniyor. Nutuk'ta "irtica" kelimesi, eserin 1927 yılı baskısında 107, 294, 321, 503, 584, 586, 592, 621, 623, 624, 626. sayfalarında; "mürteci" sıfatı 512, 623, 624, 625, 621. sayfalarında geçiyor. M. Kemal, o partiye yüklenirken, din meselesini öne çıkarmıştır. İsyancılar için de "mürteci", "irticakâr" gibi sözler eder.)