PKK bildirisine imza atan akademisyenler de, bu örgütün yayın organı Özgür Gündem'e destek verenler de, yayın kuruluna adlarını yazdıranlar da, mahpushaneye atılmış yazarlar da barış istiyorlar. Yok artık dersiniz... Eş baş Selahattin bile "barış" istiyor.
Ülkemizde, aşırı solun güçlü bir lobisi var. Aşırı sol, Marxist örgüt PKK ile iç içe. En masum bildiğiniz yayın organları bile, yıkıcıların sesi hâline gelebiliyor.
PKK, üniversite koridorlarına girip oda oda dolaşıyor ve öğretim üyelerinden, kendi bildirileri için imza alabiliyor ve en kozmopolit bildiğimiz Boğaziçi gibi bir üniversite, bu imza toplamaya öncülük edebiliyor. (Ne olacak bu üniversitenin hâli? Baştan başa yeniden ele alınmalıdır. Hâlâ rektör tayin edilmedi. İmzacıların ve "Taşnakçı zihniyet"in oyunu alan mevcut rektörün tekrar başa getirilmeyeceği belli. Ne yapılabilir? Onu da bilmiyorum. Bir çıban başı bu üniversite; esaslı düşünülmeli.)
Elin kahramanı bir Che üzerine koparılan fırtına... TBMM Başkanı, adama "eşkıya" dedi. Vay!.. Nasıl dersin? Che eşkıya veya değil... Sana ne?
Bizim ülkenin komünistleri ve onların tesir dairesine girenler kadar Che'nin üzerine düşen bir ülke var mı? Küba bile sadece para kazanmak için Che'yi kullanıyor. O kararlı bakan bereli fotoğrafı ortaya çıkmasaydı Che kimsenin umurunda olmazdı. (Acaba annesi Yahudi olduğu için mi görünmez eller onu el üstünde tutturuyorlar? Biliyorsunuz, Yahudilikte kişinin sulbü anneden gelir.)
Şaşırtıcı bir örnek... Benim çocuğun Latin Amerika üzerine çalıştığından bahsetmiştim. Çocuk Arjantin'de, doğduğu ülkede Che Guevara tişörtü arıyor ve bulamıyor! Bir başka büyük ülkede arıyor... Bayağı dolaşıyor, yine bulamıyor. Zaten, bizimki de Türkiye'de, komünistlerin baskıcı propagandasından dolayı, Latin Amerika'da her yere Che'nin posterlerinin asıldığını, heykellerinin dikildiğini, kütüphaneler dolusu kitap yazıldığını düşünüyor. Onun için hatıra olsun diye bir tişört almak istiyor!