Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'ndeki katliam, anlatılanlara bakılırsa, göz göre göre gelmiş. "Adam kayırma", "Yukarıya yakınlık" birilerini alabildiğine rahatlatıyor ve "Her şey benden sorulur, ben ne dersem o olmalı!" havasına sokuyor.
Her can kıymetlidir. Biri ceza vermeye kalkışıyorsa; o kişi ya hukuktan umudunu kesmiştir, ya psikolojik takıntısı vardır, ya hayat ona boş gelmekte, "Yansın bu dünya!" deyip silâha sarılmaktadır.
Bin bir zorlukla, bulundukları yere tırmanabilmiş dört can gitti. Üçü ilimle uğraşıyordu. İlim basamaklarını çıkmak öğle kolay değil. Torpilin bile olsa belli seviyede değilsen, tökezlersin ve düşersin. Akademik hayatı iyi bilirim. Onların hangi kademelerden geçtiğini, nasıl güçlüklerle karşılaştığını anlayabiliyorum.
Belki içlerinden bir Aziz Sancar çıkacaktı. Çok üzücü çok...
"Fethullahçılık" meselesinin bir boyutu bu katliam... "Zanlı", önüne geleni "Fethullahçı" diye şikâyet etmiş. Birçok akademisyen işinden edilmiş, kimi hapse atılmış. "Zanlı" bu kadar insanı nasıl tanıyor da "Fethullahçı" diye yaftalayıveriyor ve bu yafta, hemen "yetkililer"i harekete geçiriyor? Araştırma, soruşturma yok mu? Gerçekten darbeciler mi, kanun dışı ilan edilen bir derneğe, bir başka yere üye mi bunlar?
Ayrıca üzerinde durulması gereken şu Fethullahçılık meselesi... Çok can yakıldı. 4 binden fazla akademisyen işinden edildi. Savcılar Fethullahcılığı "terör örgütü" diye vasıflandırıyorlar. 15 Temmuz 2016'ya kadar dershaneleri, üniversiteleri, dernekleri, bankaları, hemen bütün kuruluşları açıktı. Kim nasıl suçlanabilecek? Ya zamanında Fethullahçılığı öven siyasîler? Karmaşık bir vaziyet ve hüküm vermek son derece zor. "Fethullaçılık", "gizli örgüt", "darbecilik" meselelerine "ayar" verilmesi şart.