Türkler, yaşadıkları her alanda millî mücadele vermişlerdir.
23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’ni açtık ve sonunda Misak-ı Millî sınırlarına mümkün olduğu kadar ulaştık. Keşke Musul-Kerkük de sınırlarımız içinde olsaydı. Keşke Batum’a da, keşke Nahcivan’a da ulaşabilseydik.
Tarihe bugünden bakarsak hep hayıflanırız. Hangi şartlarda millî mücadeleyi yürüttüğümüzü anlayabilirsek, Sevr’in kıyısından döndüğümüzü dehşetle görürüz. Sevr projesinin hayata geçirilmesi demek, topraklarımızı ebediyen yedi düvele teslim etmek, Anadolu’da, Trakya’da adımızsın okunmaması demekti. Hâliyle dünya haritasının değişmesi demekti. Çok şükür zorlu bir mücadele yürüttük ve kazandık.
Orta Asya’da, Türklerin, 1917’de başlayan ve 1934’e kadar süren millî istiklâl hareketi bağımsızlığa ulaşamadı.
Türkiye’de millî Mücadele’yi yürütenler “Kuva-yı Milliyeciler” diye anılırlar. Orta Asya’da ise “Basmacılar” ve “korbaşılar” diye nam salmışlardır. Daha çok “Basmacılar” olarak bilinirler. (Basmacılar; basanlar, baskın verenler. Ruslar “Basmacı” demekle “haydut” demek istemişler. Giderek bu kelime Türkler arasında millî mücadele verenleri kasteder olmuştur.)
Anadolu’da Millî Mücadele’nin başında Mustafa Kemal Paşa vardı. Orta Asya’da millî mücadeleyi örgütleyenlerin ve fiilen savaşanların başında da yine bir Osmanlı subayı Enver Paşa vardı.