Türkiye savaşın içindeyken cephe gerisi mutlaka sağlama alınmalıdır, diye sık yazdım. "Fikir hürriyeti" adına, kimse PKK'yı, IŞİD'i, FETÖ'yü savunamaz. Kimse Türklerin 1915 tehcirini "Ermeni katliamı" gibi gösterip "Özür Diliyorum" kampanyasını destekleyemez. (Sahi ne oldu o kampanya?) Hele biri çıkıp şu "30 bin Kürt'ü, bir milyon Ermeni'yi öldürdük." dedikten sonra kimse onun Nobel almasını kutlayamaz. Sırf Ak Parti'yi ve hususiyetle Saray'ı desteklediği için, kimse "Selahattin Demirtaş'ın dediği gibi Türk bayrağının adı değişsin, devlet bayrağı olsun!" diyen birine köşe yazdıramaz. Türkleri katil gösterip Nobel alana arka çıkan ve ilk "soykırım" sözünü telaffuz ederek büyük tartışma açan bir prof.'a, Ak Parti'yi destekler görünmesini "lütuf" kabul edip "yandaş" kanalda "âkil" muamelesi yapılamaz; yorumlarıyla halkın kandırılmasına izin verilemez!
(Ara not: Benim en küçüğün lisesinde edebiyat öğretmeninin, Orhan Pamuk'un ve Yaşar Kemal'in birer kitabını okuyup özetini çıkaracaksınız, dediğini, ben de lise müdürüne telefon açıp FETÖ'cülerin, PKK destekçilerinin kitaplarını tavsiye edilemeyeceğini söylediğimi yazmıştım. Y. Kemal de PKK çizgisinde sözler sarf etmiştir. O zaman PKK çizgisindeki cümlesini de vermiştim. Müdür, hocayla konuşmuş ve bu kitapları geri çektirmiş, yerine Tarık Buğra'nın ve Charles Dickens'in kitapları verilmiş. Ama her ikisinin ders kitaplarında parçaları var. MEB Müsteşarı Yusuf Tekin'i aradım. Tuhaf bir şey... Dünyadan habersiz, kime nasıl hitap edeceğini bilmeyen, bir sekreter açtı telefonu. İsmini vermeyeyim. Bu MEB'den bir şey çıkmaz dedim ve üzerine düşmedim.)