Boşnakların "Başçarşıya" (Baščaršija) dedikleri çarşı sokaklarını adımlarken, aklıma Armend geldi. Çay ocağı açık mıydı? Gazi Hüsrev Bey Camisi karşısında müze var. Armend'in Türk bayrağı asılı çay ocağı o müzenin hizasında aynı sokaktaydı. Armend'in babası Arnavut, annesi Alman'dı. Babada Türk karışımı da vardı. Savaş sırasında Sırpların arasına düşmüş, arabası elinden alınmış, kendisi işkence görmüştü. Bir Sırp "Babasını tanıyorum. Bırakalım." demiş ve öyle salıverilmiş. (Savaş bu... İki aile komşuyken, din farkı sizi birden düşman ediyor. Kıyasıya vuruşuyorsunuz. Bazen böyle tanıdığın yüreği elvermiyor ve kurtuluyorsunuz.)
Armend Sırplara çok öfkelenmiş. Savaşmak için yemin etmiş. Bir mayın-bomba imha uzmanı olup çıkmış. Bir bomba imha uzmanı çay ocağı işletiyor! Belki yanınızdan geçip giden bir hamal, "düşman"ın önünü kesmiş, arkadaşlarını kurtarmıştır; en büyük kahramandır! (Savaşta "mafya"nın kahramanlığı!.. Hiç aklınıza gelir mi? Yazmıştım.)
Bahsettiğim gibi, Tansu Çiller ve Benazir Butto 3 Şubat 1994'te Saraybosna'ya, savaşın acımasızlığını dünyaya göstermek ve dayanışmak için gittiklerinde ben de onları takip için gitmiştim. Savaştan sonra da gittim. İlkinde 24 saat, ikincisinde 12 gün kaldım. Savaşta, Bosna'da yaşayan hemen herkesin bir hikâyesi vardır. Bir de itfaiyeci tanımıştım. Her gün yüzlerce, binlerce bomba düşen bir şehirde itfaiyeciliğin ne manaya geldiğini artık siz düşünün. Öyle şeyler anlatmıştı ki... Bir daha gelişimde onun hikâyesini yazacaktım ama fırsat olmadı.