Karahisar-ı Sahip (Afyonkarahisar) mebusu Şükrü Hoca, halifeliğin gereğine dair "Hilâfet-i İslâmiye ve Büyük Millet Meclisi" başlığıyla bir risale neşreder. Ağır bir dille yazılmış bu risalede, halifeliğin "faziletleri" sıralanır durur. Mustafa Kemal çok kızgındır:"… bu kadar echel [en cahil] ve ahvâl ve hakāyik-ı cihandan [dünya hâl ve hakikatlerinden] bu derece bî-haber Şükrü Hoca ve emsâlinin milletimizi iğfâl [aldatmak] için, ahkâm-ı İslâmiye [İslâm hükümleri], diye neşrettikleri safsataların esasen tekrara değeri yoktur. Fakat, bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, akvâmın cehlinden ve taassubundan istifade ederek bin bir türlü siyasî ve şahsî maksat ve menfaat temini için dini âlet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, dâhil ve hariçte mevcudiyeti, bizi, bu zeminde söz söylemekten, maatteessüf, henüz müstağnî bulundurmuyor. Beşeriyette, din hakkındaki ihtisâs ve vukûf, her türlü hurâfelerden tecerrüd ederek [buradaki manası: arınarak], hakikî ulûm ve fünûn nurlarıyla musaffâ [temizlenmiş] ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde tesadüf olunacaktır." [Nutuk, 1927, s. 506].Zamanımızda da hâlâ aynı şeyleri tartışıyoruz.Bir kesim, M. Kemal'i, dinin bir rüknü gördükleri halifeliği kaldırması yüzünden olmadık sıfatlarla anar.Bir edebiyat odaklı olarak, zamanında okuduğumuz, hatta dikkate aldığımız, pek ortada görünmemesini tevazusuna yorduğumuz, bir adam çıkıyor, 80 yaşından sonra bir yemin icat ediyor, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözünün yerine IŞİD'den mülhem "Ne mutlu Müslümanım diyene!" sözünü koyarak kavramları çorbaya çevirip halkın zihnini bulandırıyor ve üstelik araya bir "firavun" sıkıştırarak M. Kemal'e atıfta bulunuyor. Hükûmet edenlerin de el üstünde tuttuğu bu zat Nuri Pakdil.M. Gökçek, gazabından belki kurtulur, belediye başkanlığında kalırım diye, "Reis"e "ümmetin lideri" sıfatını vererek bir tivit atmıştı."Ümmetin lideri" sıfatı ne olabilir: Halife!Tarihte mümkün olmamış bir birlik... (Prof. Dr. İbrahim Sarıçam'ın "Emevî-Hâşimî İlişkileri" elimin altında. Oradan iç çekişme örneklerini bir sıralasam, şaşırır kalırsınız.) M. Kemal şu örneği de veriyor:"Bu hayalin, hiçbir vakit tahakkuk etmemiş olduğu malûmdur. İslâm cemaatlerinin, birbirinden tamamen ayrı maksatlarla iftirâk eyledikleri; Emevîlerin Endülüs'te, Alevîlerin Mağrıb'da, Fatımîlerin Mısır'da, Abbasîlerin Bağdat'ta birer hilâfet yani saltanat kurdukları ve hatta, Endülüs'te her bin kişilik bir cemaatin 'bir emîrü'l-mü'minîni ile bir mimberi' olduğu Hoca Şükrü imzalı risâlede dahi mezkûrdur [zikredilmiştir]."Neyi ne kadar idealize edersen et, ayağın yere basmalıdır. Sen güçlü ol, herkes sana ram olur. İstersen "halife" sıfatını al. Bulutların arasında kendine yol ararsan, realiteden kaçarsın.Şükrü Hoca'ya karşı, üç mebus hoca da "Hâkimiyet-i Milliyye ve Hilâfet-i İslâmiyye" risalesini çıkarırlar. (Elimdeki yığıntıyı hafifletebilirsem, bu risaleyi yeni harflere aktaracağım.) Şükrü Hoca'nın bütün iddialarına bir bir cevap verirler. Mukaddimesinde "Şükrü Hoca Efendi fikirlerine bir din süsü vermiştir." derler.Mesele bu... Kendi fikirlerini "dinin esasları" diye sunmak.