Maalesef "İslâmcı hükûmet" halkı dinden soğutmak için elinden geleni yapıyor. Mazrufla hiç ilgileri yok; zarfla uğraşıyorlar.Cuma günü camilerde hutbenin konusu Hz. Peygamber'di. haftaya Hz. Peygamber'in vilâdeti (velâdeti) kutlanacak.Keşke dinî hususlar politikaya âlet edilmese, doğum haftasına, politikacılar hiç dâhil olmasalar, ilim adamları son peygamber ve son din üzerine konuşsalar. Artık hicrî takvime göre, dinî bayramların devri gibi 11'er gün geriye giderek Hz. Peygamber'in doğumu kutlanacak.Dergâh dergisini karıştırırken "Kur'ân-ı Kerîm ve Arap Şiiri" başlıklı makaleleri tekrar okudum. (Tekrar deyişim şundan: Dergâh, 1921-1923 yılları arasında 42 sayı çıktı. Yard. Doç. Dr. Ahmet Zeki İzgöer'le birlikte tamamını yeni harflere aktardık. Üç cilt hâlinde Türk Tarih Kurumu yayınladı. Tekrar tekrar yazıyorum... Yakın tarihi anlamak için lütfen yeni harflere aktarılan peryodik yayınlara göz atınız.)Bahsettiğim makale Henri Nouvel'in. Birinci makalenin altında Mehmet Halid (Muhtemelen Mehmet Halit Bayrı) imzası var. Tercüme eden o olsa gerek. Henri Nouvel çok müspet. Batıdaki ilk çevirilerden bilgi verdikten sonra şöyle diyor:"Yalnız şurasını hemen sormak isterim ki, bu ve öteki tercümeler, dostum Müslüman Zeki Paşa'nın eski parkında öğleden sonra ağaçlar altında ezber okuyan ihtiyar imamın dudaklarından uçup ruhun en gizli yerine nüfuz eden âhengin yanında ne olabilir? Bu tercümeleri okumamalı, Kur'ân-ı Kerîm'i bir Müslümandan dinlemelidir. Ancak o zaman onun hakikatine vâsıl olabilirsiniz. (...) Kur'ân-ı Kerîm'i dinledikten sonra kendimi Allah'ıma her zamandan fazla bağlı hissettim ve vicdanıma yerleşen itikat, eksilmez, değişmez itikat şu oldu: Cenab-ı Hak, gafûr ve rahîmdir. Kalbi temiz olanları muhabbetinin bütün vüs'atıyla sever. Beni aldatmadı ve asla kimseyi aldatmadı. Dünyada en güzel isimler Cenab-ı Hakk'a ait olanlardır. Ona isminin güzelliğiyle dua ediniz... Şefkatini isteyenler için merhameti o kadar şâmildir ki, hudutsuzluğunu zihnimiz ihâta edemez. (...) Kur'ân-ı Kerîm en evvel hurma yapraklarına yazıldığı için ebedî tarâvet ve ulviyetinin ilk şahidi bunlar olmuştur, denilebilir. Şimdi bile Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan, âyetlerde hurmanın ince, nâfiz râyihasını duyuyorum, zannederim. (...) Bu "yabancı" yazar, Müslüman ve Hristiyan farkını da ortayla koyuyor:"Hazret-i Ömer altı yüz otuz altıda Kudüs-i şerifi aldığı vakit Hristiyan ve Musevî ahalisini kendi dinlerinde serbest bıraktı. Mallarının, canlarının emniyette bulunduğunu temin etti. Fakat ehl-i salîb bin doksan dokuzda şehri istirdat edince tekmil Müslümanlar kesildi, Yahudiler diri diri yakıldı. Hristiyanlığın tefevvuk-ı ahlâkîsini güya ispat için sekiz günden az bir müddette yetmiş bin kişinin istisâl edildiğini söylerler."Henri Nouvel Hz. Peygamber için şöyle diyor:"Onun bize ale'd-devam takrir ettiği düstur şudur: '-Mağrur olmayınız. Siz hiçbir vakit arz kadar vâsi ve dağlar kadar yüksek olamazsınız.'" (Dergâh, S. 5-6, 20 Haziran-5 Temmuz 1921).İlâhlaştırılan "İslâmcı" parti lideri, tarikat-cemaat şefleri bir düşünsünler... Kur'ân çizgisindeler mi?