II. Abdülhamit döneminde, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında milliyet hissi kabarmıştı. Abdülhamit'in hesabı "ittihad-ı İslâm" (İslâm birliği) üzerineydi. Üstelik, Müslüman halkların el üstünde tuttuğu Şeyh Cemaleddin-i Afganî'yi "İttihad-ı İslâmcı" diye İstanbul'a davet etmişti. Afganî ne yaptı? Muteberânı etrafına topladı, "Türk'sünüz, Türk kalacaksınız!" demeye getirdi. İki gündür yazıyorum.
Bizim III. Abdülhamit de "ittihad-ı İslâm" peşinde ama, millet "Tanrı Türk'ü korusun!", "Ne mutlu Türk'üm diyene!", "Kızılelmaya gidiyoruz!" diye haykırıyor. Her cephede elini kaldıran Bozkurt işareti yapıyor.
Bunun anlamı nedir? Herkesin düşünmesi gerekir
Afganî'ye gönülden bağlı bir şairimiz var: Mehmet Emin Yurdakul. Yunan Savaşı sırasında, askerlerimiz Dömeke'de zafere koşarken büyük bir heyecanla, "Ben bir Türk'üm dinim, cinsim uludur. / Sinem, özüm ateş ile doludur. / İnsan olan vatanının kuludur. / Türk evlâdı evde durmaz, giderim." mısraları kâğıda dökmüştür.
Şiirin başlığı "Cenge Giderken"dir. Mehmet Emin Bey, Afganî'ye bu şiirini okuyunca, Şeyh müridine: "İşte asıl sizin edebiyatınız budur!" demiş.
Millî şair, Afganî'yi yere göğe koyamaz, övgüde sınır tanımaz: