R.T. Erdoğan, "Millet kıraathaneleri kuracağız. Burası tamamen kütüphane, çayı, kahvesi olan yerler olacak. Buralar hayata ruh katacak. Gençler oralar sizin en uğrak yeriniz olacak. Bunlarla yeni bir dinamizmi gençliğimize kazandıracağız. 24 saat açık olacak." diyor.
Nasıl olacak bilmiyorum. Bu tür kıraathanelere tek gidecek kesim var: Öğrenciler. Kitap okumaya değil; ders çalışmaya gidecekler.
Meselâ İstanbul'da öğrencilerin kütüphanelere girmek için kuyruğa girdiklerini biliyor musunuz? Atatürk Kitaplığı'na ve Beyazıt Kütüphanesi'ne gittiğimde karşılaşıyorum. Çocuklar ders çalışacak, kaynak bulacak yer arıyorlar. Kütüphanelerde oturma yeri az olduğu için sırada bekliyorlar. Bizim semtteki Kültür Bakanlığı'nın kütüphanesini de üniversite imtihanlarına hazırlanan öğrenciler dolduruyor.
"Kıraat" okuma, "hane" ev demek. Birleştirince "okuma evi" demek oluyor. "Kıraat"ın Arapçadan, "hâne"nin Farsçadan dilimize geçtiğini hatırlatayım. "Kıraat"ın kökü "karae" (okudu) fiilidir.
Kur'ân'ın ilk buyruğu: "İkra' bismi rabbike'llezi halak." ("Yaratan Rabbinin adıyla oku.") (Alak, 96/1).
"Ikra'" (oku) "kıraat"la aynın kökten gelir. Kelimenin sonuna "'" işareti de konur. Bu hemzedir. Hani R. T. Erdoğan, "mesele" derken belli belirsiz duraksayarak "mes'ele" diyor ya, işte o.