Kıraathaneleri tartışıyoruz ama kıraathanelerde neler okunması gerektiğini tartışmıyoruz. Gençler gelecekler çay içecekler, kek yiyecekler... Hatta Tatar böreğinin bile tadına bakacaklar. Hem de bedava.
Önce "kıraathane" adını kaldıracaksın. Annesi soracak çocuğa: "Nereye gidiyorsun?" Çocuk çok rahat: "Kıraathaneye anneciğim." Anne birden telaşa kapılacak... "Ne kıraathanesi yavrucuğum. Doğru kütüphene!..."ye diyecek.
Kıraathane, zaman öldürülen, aylaklık mekânı. Herkesin aklındaki kıraathane bu.
"Okuma" deyince... Hangi Türkçeyle okuma aklımıza gelmeli? Türkçemiz çeşit çeşit. Uydurma Türkçe var... Yaşayagelen gelen Türkçe var... Televizyon Türkçesi var...
Dilimiz kökünden koparıldı... Ne kadar Arapçadan Farsçadan gelmiş, Türkçeye yerleşmiş, dilimizle bütünleşmiş kelime varsa atılmaya kalkışıldı. Ruha işlemiş kelimeler nasıl atılır?! Atıldı işte! Maalesef büyük mesafe alındı. Yerine konulan kelime atılan kelimeyi doldurabilseydi. Mümkün mü?
Yeni kitaplarda öyle kelimeler, öyle cümlelerle karşılaşıyoruz ki, inanın anlayamıyoruz. (Bizim gibi Türkçeye kafa yoranlar anlamıyorsa gerisini siz düşünün.)