Millî Eğitim Bakanlığı, hafızlığı tedrisatın bir dalı hâline getirmeyi hızlandıracakmış.
Daha önce "Hafızlıktan vazgeçilmeli demiyorum ama öncelik hafızlığa değil, Arapça öğrenmeye verilmelidir. Arapça öğrenen, Kur'ân'ı anlayarak okuyacak ve etrafına da öğretecektir. Hak Teâlâ da Kur'ân'ı ezbere okuyun diye göndermedi, anlayın, anlatın diye gönderdi. / Yeni bir sistem kurulmalı, hıfzetmek isteyenlere öncelikle Arapça öğretilmelidir." diye yazmıştım. ("Hafızlık Şart mı?", Yeniçağ, 7 Haziran 2017).
Bu yazıdan iki gün sonra "Arapça kutsal mı?" başlığıyla meseleyi yine ele almıştım.
Millî Eğitim'de, dini kendi anlayış ve çıkarlarıyla sınırlayan tarikat, cemaat yapılanmalarının, vakıf ve derneklerin gücünün daha arttığı bir devreye girdik.
Adamlar pervasız. İlelebet iktidarda kalacakları hesabıyla hareket ediyorlar. Herhâlde bir bildikleri var. Ama halk iradesini ortaya koyacak güce sahiptir ve halkın iradesi karşısında hiçbir güç ilelebet duramamıştır. Şimdi örnekler sıralasam, farklı anlaşılacak. Ama siz, halkın iradesiyle nice muktedirlerin koltuğunu terk ettiğini biliyorsunuz!
Bunları şunu için yazıyorum: İktidara gelenler, mutlaka halkı memnun edecek icraatla sevdirmelidirler. An gelir, birileri halkın memnuniyetsizliğini fırsat bilir; sonra hepimiz zarar görürüz.