Yine "çözüm=çözülme"ye doğru evriliyor muyuz, diye insan düşünmeden edemiyor. Dün kimin ne dediğini verdim. Bugün de "Türk"ün ne manaya geldiğini yine bir sol gazetenin yazarının tespitlerinden hareketle ele alacaktım. Önce, CHP kurultayında "çok alkışlanan" sözler üzerinde durmak istiyorum.
Kurultayda, divan başkanlığına Özlem Çerçioğlu seçildi. Tecrübeli bir politikacı. Özlem Hanım, bir teşekkür konuşması yaptı. Şu sözleri kendisinin temel felsefesi mi, yoksa CHP'nin mi?
"Biz mücadelesini Kuvâ-yı Milliye'den, azmini Türkan Saylanlardan, gücünü Deniz Gezmişlerden, vicdanını Erdal Erenlerden, özgürlüğünü Bülent Ecevit'in güvercinlerinden, iradesini Mustafa Kemal Atatürk'ten almış bir neslin evlatlarıyız. Bu yüzden biz sözümüzü tutarız."
Peşin söyleyeyim... Özlem Hanım'ın saydığı isimler hiçbir surette M. Kemal'le yan yana getirilemez.
(Yine dil meselesi... Özlem Hanım çok şükür "nedeniyle" dememiş, "yüzünden" demiş. Ama yerinde kullanmamış. "Yüzünden" olumsuz hâllerde kullanılır. Maksat öz Türkçe kullanmaksa "bunu için" de, "bundan dolayı" de... Türkçemize yerleşmiş, atarsak dilimizin güdükleşeceği "sebep" ve daha birçok kelimeyi öldüren "neden" yanlış yerde kullanılıyor. "Neden böyle?" dersin meselâ; soru zarfıdır.)
Deniz Gezmiş de Erdal Eren de keşke idam edilmeseydi. Bunda mutabıkız. Erdal çok küçüktü, bir şeylerin daha farkında değildi. Ama Deniz Gezmiş ne yaptığını neye hizmet verdiğini biliyordu. Bu hizmetinin "tam bağımsızlığa" (ne demekse artık) mı götüreceği, yoksa ileride birilerine uydu mu olunacağını biraz kestirebilecek yaştaydı diyebiliriz. Dağa çıkma iştiyakına bakarsak bu sözlerimde eksiklik yok.