Dün Dr. Arda H. Civelek Bey'in mektubunu verdim. "Masonluk" tartışmasında, bu mektup bir başka safhadır.
Ön hatırlatma: Tartışma 10 Kasım münasebetiyle, İttihatçılar ve Masonluk üzerinden çıkmıştı. Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin'in, Selanik'te bulundukları sırada birlikte tasarladıkları, muhtemelen Ömer Seyfettin'in kaleme aldığı Masonları ve Sosyalistleri tenkit eden "Vatan! Sadece Vatan..." kitapçığından alıntıları vermiştim.
Daha önce Dr. Arda H. Civelek'in ilk mektubunda "Masonluğa dair önyargılarını kırabilmeleri için bu hususta noksan kalmış bilgilerini tamamlamakla mukabele etmek tutulması gereken yol olacaktır." demiş, ben de nasıl olacağını sormuştum.
İkinci mektubun ikinci ve son bölümü:
"Teşkilatlanma metotları bakımından, ilk nüvelerinin 19. asır sonlarında Tıbbiye'de atılmasından Selanik günlerine kadar, Masonların da içinde bulunduğu birkaç oluşumun prensiplerini izleyen İttihatçıların bu tutumunda pragmatik yaklaşımın ağır bastığını teslim etmek gerekir. Gazi Paşa'nın medeniyet ve tarih anlayışında da izlerine rastladığımız bazı ilkeleri, kimi zaman fincancı katırlarını ürkütmemek adına alçak sesle savunan yegane gurubun yine İttihatçılar oluşu; aslında tek olan ve Batı'da daha gelişmiş bir aşamasının yaşandığı uygarlığa erişmek için atılan adımların, tarihsel devamlılığın onlar üzerinden temin edilebildiği gerçeğinin altını çizmektedir.
Masonluk, dinsizlik yahut küfür değildir, topluma zararlı bir oluşum hiç değildir. Öte yandan, toplumun kendisi de değildir. Aslına bakarsanız toplumun kendisi olup manevi değerleriyle yüzdeyüz bir ahenk içinde olmak, durduğumuz noktanın durulması gereken yer olduğunu ispata kifayet etmeyebilir; zira, bireysel ve toplumsal ahlaki normlar arasındaki diskrepanz bir anomi halini alıp asgari müşterekler eridiğinde, etik açıdan 'doğruyu' savunanlar pekala azınlıkta kalabilirler. İhtiyaçlar piramidinde tepeye yolculuklarını hızlandırmak isteyenlerin kolayca intisap edebilecekleri bir oluşum olmadığı gibi, kardeşlerine hak etmedikleri bir ikbal sunan bir oluşum da değildir. Herhangi bir dine mensubiyeti şart olarak görmememesine karşın, Tanrı inancını sine qua non kabul eder. Bu, monoteist bir ahlak anlayışının gereğidir: buradaki düşünsel arka plan, bireylerin, dinsel inançlarından bağımsız olarak, ahlaki açıdan optimal bir noktada bulunabilecekleri; gelgelelim, ahlaki değerlerin idamesi ve sonraki nesillere aktarımındaki insicamın korunmasının, tek bir Tanrı'ya inanmak ve ahlak anlayışını bu inanç zeminine oturtmakta yatmaktadır. Bu meyanda ayrıca değinmek gerekir ki, yazı dizinizde birincil olarak ele almadığınız Avdetilik [Dönmelik] inanç yahut felsefesi de bu bakımdan Masonlukla örtüşmektedir.