Düşmanlığı kırmanın bir yolu konuşmaktır. Aynı coğrafyadasınız ve sırtınız birbirinize dönük. Bu olmaz. Kolunuzu uzatsanız değiyor. Nereye kadar maraza? Önce bu marazadan kazançlı çıkanlar kimler? Bunu düşünürsek, "Arkadaş biz ne yapıyoruz böyle..." diye sorarız. Yunanistan Akdeniz ve Ege Denizi'nde salahiyeti kendisinde görüyor ve Türkiye'yi kuşatıyor. Türkiye'ye ait 18 küçük adayı işgal eden Yunanistan, basit oyunlarla Türkiye'ye nanik yapıyor desem yeri. Şartlanmış kafalar, kayalıklardan "Kostantinapolis"e huruç edecekleri hesabı içindeler. Bu kadar basit düşünenlerle nasıl konuşulur diyeceğim ama, konuşulacak, mecbur. Büyüklük bizde kalsın, diyeceğiz.
Rumlar ve Ermenilerle iç içe yaşadık. Kim kimin kanını taşıdığı bile tartışılır. Hiç ehemmiyeti yok. İnsan kendini nasıl hissediyorsa öyledir.
Millî Gazete'de yazan Reşat Erol eski arkadaşım. Önceki gün konuşuyorduk "Irkçılık yapmayan tek ırk Türk ırkıdır" dedi. İslâmî hassasiyetinden şüphe edilmeyecek bir arkadaş söylüyor bunu. Burada sık yazdım... Rumlar bizi, biz Rumları anlamının ötesinde kavramalıyız... Ermeniler için de öyle...
Türkiye'de kaçak yaşayan Ermenilerin sayısını bilen var mı? Ve niye illâ Türkiye? Kan çekiyor, evet kan çekiyor.
Bunları yazan benim; bir "Turancı"... Tabiî Turancılığı anlayabilenlere söylüyorum. Eskinin dar kafalılarına, siyasî kimliklerine esir olmuşlara hitap edemezsiniz. Onlar, şartlarmış büzük beyinlilerdir. Kendi sınırları dışına çıkmazlar. Seni beni okumazlar bile. Kendi içlerinde döner dururlar.
R. T. Erdoğan, Türkiye'ye esip gürleyen Yunanistan Başbakanı'na telefon açmış. Çok iyi etmiş. Bunun bir başka manası nedir? 2 Temmuz'u bekliyoruz. Danıştay, Ayasofya için karar verecek. Ayasofya açılsın veya açılmasın... Ama Atina'ya giden mesaj belli: Sizin takıntınız Ayasofya. Biliyoruz. Ama siz de bizi anlayın. Ayasofya bizim siyasîler için bir koz. Arada böyle çıkış yaparız. Danıştay, açma kararı verse bile, camiye dönüştürmeyiz, dönüştüremeyiz.