R. T. Erdoğan, eğitimde reforma gidileceğinden bahsetti. 18 yıldır iktidarda. 7 Millî Eğitim Bakanı değiştirdi, bir o kadar Kültür Bakanı. Öyle gedikler açıldı ki, Reis'in geldiği geleneği fırsat bilenler, Cumhuriyet'le bağlarını koparmak için her gedikten girdiler; dengeler değişti. Ne yaparsanız yapın toparlamak çok güç.
Eğitimde reforma gitmek isteyen önce dilimize sahip çıkmalıdır. Ne yaparsanız yapın, diliniz bozulmuşsa, kendinizi ifadeden aciz kalırsınız. Cemiyet olarak acizlik içindeyiz.
Konfüçyüs'ü bilirsiniz. Çinli filozof. (Ara not gireceğim: Çin yöneticileri, kendi dinlerinin kurucusu Konfüçyüs'ün (M.Ö. 551-479), fikirlerini saptırmasalardı, adaletli olsalardı, şimdi başlarını ağrıtan asimilasyona girişmezler, biraz olsun hak gözetirlerdi. Hatta baştan iyi anlasalardı, muhakkak tercihleri Müslümanlık olurdu! Çinli Dunganlar -döngenler/dönenler, yani Müslümanlığı tercih edenler- var. Belki de Konfüçyüs'ü anladıkları içindir! Dunganlarla Çin'in bir komşu ülkesinde karşılaştım. Sıkı Müslümanlar. Çin'deki sayı da az değil. Doğu Türkistan Türklerine zulümleri, bu Çin idaresinin de sonunu getirecektir. Hiç şüpheniz olmasın! Konfüçyüs'ü sonraki versiyonlarından değil, ilk versiyonlarından biraz anlayanlar, muhakkak bir tavır koyacaklardır.) Konfüçyüs'ün dil üzerine sözlerine geleceğim. Şu zamanda birileri önüne geleni "kâfir" ilân ediyor. Konfüçyüs'ü hemen "kâfir" ilan etmesinler! Hz. İsa'dan önce yaşamış. Hz. Musa'ya gönderilen kitap ilk hâliyle Çin'e kadar yetişseydi, muhakkak hak dini seçerdi!
Konfüçyüs'e soruyorlar: "Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsanız, ilk ne yaparsınız, ilk iş ne yaparsınız?" Konfüçyüs diyor ki: "İlk dilden başlarım." Şaşırıyor herkes. "Ya bunca kargaşa var, bunca iş varken dilden mi başlarsın?" "Evet, dilden." diyor. "Çünkü dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatmaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz, vazifeler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir."
Türk Dil Bilgisi'nin yazarı Muharrem Ergin Hocamız, dili şöyle tarif eder: "Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir."
Türkçemiz için büyük kavga veren Hocamız, Türkiye'nin Bugünkü Meseleleri'nde "Bir milletin ruhu ve yaşama biçimi dilinde şekillenir. Bu bakımdan dil, milletin hayat felsefesini yansıtır. Bir topluluğun millet halinde yükselebilmesi ancak dil ile mümkündür. Milletin pek çok özellikleri, örf ve adetleri, dünya görüşü, hayat felsefesi, inançları, sanat anlayışları, dile yansır. Dil, millî hafızanın millî hatıraların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddî ve manevî değerlerin, bütün buluş ve yaratışların müşterek hazinesidir." der.