Orta Doğu'da "ağırlığımız" meselesi son derece önemli. Misak-ı Millî'yi esas alarak yazıyorum. Şu şartlarda Misak-ı Millî sınırlarını öne çıkarmalıyız. Rusya'sı, ABD'si, Fransa'sı, İngiliz'i... Orta Doğu'da hak iddia ederken, "bizim" olan ve emperyalistlerin gücü ve oyunuyla elimizden alınan topraklara ulaşmayı temenni etmek, daha ötesi elzem görmek suç mu?!Herkesin bir oyunu, herkesin bir hesabı varken bizim neden bir oyunumuz, neden bir hesabımız olmasın ve neden "hakkımız" olanı almayalım?! Eğer Suriye ve Irak'ta istikrardan bahsedebilseydik bir şey diyemezdik. İki ülke de fiilen parçalanmış durumda. Sınırımızda, içimize uzanmak isteyen sun'î devletler kurulmasına göz göre göre izin mi vereceğiz!Şimdilik bu kadar yazayım. Bu köşede herkes fikrini söyleyebilir. En ağır tenkitlerde bulunabilir. Cevabını veremeyeceğim, ispat edemeyeceğim konulara girmem. Görüşlerime katılmayan Yetkin Uymaz şu e-postayı yolladı:"Yazınıza 'Emeksiz kurulan Irak ve Suriye' diyerek başlamışsınız. Aslında Orta Doğu'da hepsi neredeyse emeksiz kurulmuştur. Bunu neye göre değerlendirdiğimize bağlı. İnsan toplulukları olarak kast ediyorsanız, o insanlar insanlık tarihi kadar eskiler ve bu bölgedeler. Ama, mücadeleyle, kanla, bir bedel olarak mevcut sınırları kast ediyorsanız bahsettiğiniz iki ülkeyle sınırlı değil; tümü için geçerli olmalı "EMEKSİZ" benzetmeniz.Orta Doğu'daki kanlı hesaplaşmada 'Kim ne alabilirse' diyerek çok talihsiz bir açıklamada bulunmuşsunuz. Evet kazanan İsrail... Ama diğer kazananları da yazmalıydınız. Ne demişti ayyaş Evangelist (...): 'Haçlı seferleri başlamıştır.' Hedeflerini ve düşüncelerini uygulamaya koydular. Siz ise, "orta doğudan kazanmaktan "(taaa Özal'la başlayan noktadan) bahsediyorsunuz. Yazık, haddime değil ama gazetecilik bu olmamalı sayın TEKİN...Kendi yazdıklarınızla kendinizin çelişti...