R. T. Erdoğan'ın partisinin grup toplantısında, "Önemli açıklamalarda bulunacağım." dediği Cemal Kaşıkçı hâdisesinde, "Ne diyecek acaba?" merakı içinde beklerken, kendimizi iki "derin" tartışmanın ortasında bulduk. "Andımız" ve "Af" tartışmaları... İki müttefik birbirine girdi, desek yeridir.
Devlet Bey afta ısrarlı. R. T. Erdoğan tarafı başlangıçta, olabilir, inceleyelim, gerçi devlete karşı işlenen suçlar affedilebilir ama... falan deyip durdu.
Ve... R. T. Erdoğan "Ne affı be!" demeye gelen ifadelerle, eski hırçın günlerini hatırlatan bir üslûpla, MHP'ye karşı "ağır" ifadeler kullandı. Her ne kadar Ak Parti sözcüleri kastedilen MHP değil, deseler de, herkes biliyor ki, hedef doğrudan MHP ve hatta Devlet Bey'di. Akşam haberlerde, R. T. Erdoğan'ın "birileri", "af, laf" gibi sözleri kulağıma çalınınca, "Bu sözler çok ağır; karşılıksız kalmaz." dedim. 24 saat düsturu var Devlet Bey'in. Belki grup toplantısını bekleyecek, belki perşembe tivitlerini... Bu sefer öyle olmadı. Ertesi günü, er vakit tivitleri sıraladı. Tabiî beni de boşluğa düşürdü!
Saray'ı anlamıyorum. Kaç defa yazdım. Orta Doğu rejimlerinin şanındandır. Devlet Başkanı "seçilen", en azından kendisine muhalif olmayanları, bir kararname çıkarır, affeder.
("Saray" deyince, bana Beştepe'den kaş çatıp bakmayın! Bir "mütehassıs" olarak, bu adlandırmayı yerinde kullanıyorum; "Külliye" denemez! Hangi dilciye sorsanız, aynı cevabı alırsınız.)
"Orta Doğu" geleneğine ayarlanmış bir rejim değişikliğine gittik. Muhalifler hasetliklerinden "hileli seçim" diyorlar. Bakmayın siz onlara! Madem "İslâm ümmeti"ni dilimizden düşürmüyoruz, fırsat yakalasak "Türkiye" adını "İslâm Ümmeti Cumhuriyesi" diye değiştireceğiz, "Ümmet" anlayışımızı çiğneyemeyiz. Bizimki Müslüman ülke de, diğerlerinki Müslüman ülke değil mi?! Onlar gibi iki satır yazı çiziktirip mahpushanelerin kapılarını -elbette muhalifler hariç- niçin açmayayım!