VİŞEGRAD - 16. yüzyılın ikinci yarısında, Kanunî'nin ve Yavuz Sultan Selim'in sadrazamı, Vişegrad yakınındaki Sokoloviçli Sokullu Mehmet Paşa'nın, memleketime hayrım olsun diye Mimar Sinan'a yaptırdığı 180 m. uzunluğundaki 11 gözlü köprü, hemen bütün dünyada İvo Andriç'in romanına konu olduktan sonra bir sembol hâline geldi. Ne demek istediğimi "Drina Köprüsü" romanı üzerine ilmî araştırma yapanların makalelerini okursanız görürsünüz. Uzatmamak için o makalelere girmiyorum.
Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü, halklar arasında sosyal barışın köprüsü olduğu kadar, kan ve gözyaşının köprüsü. 1992-1995 Sırp Boşnak Savaşında -1993'ten sonra din gayretiyle Hırvatlar da Sırpların yanında savaşa giriyorlar- Vişegrad'da büyük acılar yaşandı. Dün de yazdığım gibi bu acılara girmek istemiyorum ama, TİKA'nın restore ettiği ve yakında resmî açılışı yapılacak köprüde çok kan dökülmüş... Bahsedeceğiz ister istemez. Öyle ki; kadın, erkek, çocuk... kundaktakilere kadar bu köprüden Drina'ya atılmışlar. Ama nasıl? Atılırken nehrin sahilinde eli silahlı çeteler çocukları nişan almışlar. Zaten ölmeleri için atılan çocuklar bir de kurşunlara hedef olmuşlar. Drina bir zaman kan akmış. Kasabada yarıdan fazla olan Müslüman nüfus öldürmeler ve sürgünlerle, şimdi onlu hanelere düşmüş. Kalanların çocukları mecburen Sırp okullarına gidiyorlar. Müslümanlar bir de asimilasyon endişesi taşıyorlar. (Asimilasyon deyince... Size daha Yunus Emre Enstitüsü'nün, TİKA gibi, yüzümüzü ağartan faaliyetlerinden bahsetmedim. Sıra gelecek.)