Türkiye zorlu bir dönemden geçiyor. Stratejik ortak, NATO müttefiki ABD, çok tehlikeli bir yola girdi ve Evangelistlere teslim oldu. Bir papazları tutuklu diye, güçleri yetse Türkiye'yi haritadan silecekler. Bu kriz Kıbrıs bağlantılı krizlerden (Johnson'un 1964'te Kıbrıs'ı müdahale edeceğimizi açıklamamızın ardında yolladığı bizi aşağılayıcı mektup, 1974 Harekâtı ardından ambargoya maruz kalmamız...) farklı. Bir mezhep taassubuyla karşı karşıyayız ve bu taassup yanı başımızdaki İsrail'le bağlantılı. Yahudi kolunun dünyanın her yerine uzandığını bilelim.
Yakın tarihimizi çarpıtırsak zararı insanlarımız çeker. Sevr belge mi, antlaşma mı tartışması bitmeli ve kesinlikle bir antlaşma ve daha ötesi bir proje olduğu kabul edilmelidir.
Vahîdettin-Atatürk zıtlığı ülkeyi böler. Taşları yerli yerine oturtmalıyız.
"Vahdettin" deyince anlam farklı, "Vahîdeddin" veya "Vahîdettin" daha farklı. Aslı "Vahîdüddin"dir. İsmin Arapça açılışı ise; "vahîd ed-dîn".
Türkçede "Vahdettin" deriz… Geçmişte "Vahdettin" deyince "hain" akla gelirdi. (DTCF'de İnkılâp Tarihi dersinde, Prof. Dr. Muzaffer Arıkan "Vahdettin'i Atatürk Anadolu'ya gönderdi.", deyince, öğrenciler şaşırmış ve ders sonrası da hocaya sorular devam etmişti.)
O günleri aştık. Kavramlar yerli yerine oturuyor. Ses uyumu sağlamak için "Vahîdettin" yazıyorum. Bir de "Vahdettin"den uzaklaşmak, ismi yerinde kullanmak istiyorum.