Vatanseverliğe ve milliyetçiliğe herkes konjonktüre göre tarifler getiriyor.
Dün bahsetmiştik. "Vatanseverlik"le, "milliyetçilik"i ayırmak istiyorlar. Hiçbir şey yapamıyorsak bari bunu yapalım demeye getiriyorlar. Nasıl ayıracaksın? Yumurta civcivden mi, civciv yumurtadan mı çıktı? Böyle bir şey.
Prof. Dr. Fuat Keyman, Tolstoy'un kendi ülkesinin şartlarında "vatanseverlik"e karşı tavrına milliyetçilikle bağlantısı olarak -kısmen- hak verir.
Tolstoy (1828-1910), Birinci Dünya Savaşı'nı görmediği gibi, Bolşeviklerin iktidara gelişini de görmedi. Ama Tolstoy'un son dönemlerinde yaşayan ve her iki vakayı da gören Ziya Gökalp'ın tarifleri ise farklı. (Sonra geleceğim.)
Prof. Bey'e göre; "... vatanseverlik, Türkiye'yi, yani ülkemizi sevmek kadar; ülkemizin tüm insanlarını farklılıklarıyla birlikte sevmeyi ve farklı kimliklerle 'eşit vatandaş' olmayı kabul etmeyi; ülkemizin toprağını, denizini, dağını, ırmağını, gölünü, dolayısıyla doğayı ve çevreyi sevmeyi; hayvanlarını, ağaçlarını, havasını sevmeyi; kendi ülkelerinden ölmemek için kaçıp ülkemize sığınanları sevmeyi de gerektirir. Tüm bu boyutlarıyla vatanseverlik, milliyetçilerin biz ve onlar, ben ve öteki ayrımı temelinde ve devlet güvenliğini her şeyin üstünde gören yaklaşımlarından ciddi anlamda ayrışır."
Prof. Bey, makalesinin sonunda "Evet, milliyetçi olmadan vatansever olmak mümkündür ve gereklidir." hükmünü verir. ("Vatanseverlik bugün: Milliyetçi olmadan vatansever olmak mümkün mü?", Karar, 13 Eylül 2019).