Bugün istiyorum ki önceden hakkında hiçbir bağlantı kuramadığım bir kök üzerinde durayım. Ül kökü üzerinde durmak istiyorum. Ül’ü gündemime almama sebep kelime ise gül, gülmek. Birinci gül Farsçaya ait denilir, fariside gul, goöl, guül arası şekillerde telaffuz edilir. Kafa karıştırmasın diye bir çiğçek olan gülü bir kenara koyup gülmek fiilinden hareket etmeyi tercih ediyorum. Neden kafa karıştırmasın diye belirtiyorum? Zira kelime kökünü kurcalamaya meraklı insanlar sık sık başka dilden dillerine geçen bir kelimeyi ya kendi dillerinin öz be öz kelimesi saymaya ya da kendi dillerinin kelimesi başka dillerin kelimesine benziyor diye öz be öz kelimelerinin başka dilden geldiğini savunmaya çok düşkün oluyorlar. Benim bu durumlarda tavrım temkinlilikten, hemen bir karara varmamaktan yana. Bir kelimenin başka bir dilden/başka bir dile geçip geçmediğini anlamamıza imkan sağlayabilecek sorgulamaları kelimeye uygulamaya çalışırım. Tabii bu başka dilin kelimesini kendi dilinin kelimesiymiş gibi sahiplenmeciliği milliyetçilik demeyeyim de ırkçılık olarak algılamaya yakın duruyorum. Kendi dilinin kelimesini başka dillere ait görme hastalığını ise eziklik, yabancılaşma; Ali Şeriati’nin sık kullandığı bir terimle söyleyelim, alinasyon olarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.