Buyurmak ve duymaktan suya kadar geldik. Buyurmanın bizi suya kadar getireceğini başta ben de hiç tahmin etmiş değildim. Yüzyıllar önce Türkçe kitaplarda hangi kelimelerin kullanıldığını aşağı yukarı görebildiğimiz Tarama Sözlüğünde suyunca kelimesini görünce suyunca gitmek ile uymak kelimeleri arasındaki irtibatı ister istemez düşünmekten kendimi alamadım. Elbette “Su uyur düşman uyumaz” diye bir atasözünü ben de defalarca duydum ve bu atasözündeki su kelimesinin bildiğimiz su olmadığını, Çincede veya Moğolcada asker anlamına geldiği söylenen sü kelimesi olduğu yargısını çok duydum. Kökses teorisi ile bakıldığında çok net şekilde görülebilecek olan “duymak - uymak - buyur - kuyruk - suyunca” kelimeleri arasındaki ilişkiyi gördükten sonra o suyun bildiğimiz su olmadığı yargısı ne kadar da aceleci bir yargı diye düşünmeden edemiyorum. Suyu ne kadar biliyoruz ki? Türkçede su kelimesini ne kadar irdeledik acaba? Suyun uyumlu olmakla alakalı bir manayı içinde barındırdığını düşünüyorum. Moğolcadaki asker anlamına gelen kelimenin de içtiğimiz suyun tabiatındaki bazı özelliklerden dolayı “sü” olabileceğini bir ihtimal dahilinde görmemiz gerektiğini savunuyorum. Bu görüşüme sürmek, sürüklemek, sünmek, süngü, süpürmek, süt kelimeleri üzerinden yine bakmaya çalışayım. Tabii burada sadece bu atasözü özelinde dahi olsa bir milletin suyu dahi başka dilden almış olduğunu pek de araştırmadan kabullenmek bir garabet. Asker uyur demek ise başka bir garabet.